TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
ANKARA EMEK VE DEMOKRASİ GÜÇLERİ: 26 TEMMUZ’DA GÜVENPARK’TAYIZ…
Aralarında TMMOB Ankara İKK`nın da yer aldığı Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, Taksim Gezi Parkı ile başlayan operasyonların son bulması, bu operasyonlar sonucunda tutuklananların serbest bırakılması ve bu süreçte hayatını kaybedenlerin katillerinden hesap sorulması için 26 Temmuz Cuma günü Güvenpark`ta eylem gerçekleştirecek. Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri konuya ilişkin olarak 24 Temmuz 2013 tarihinde Mülkiyeliler Birliği`nde bir basın toplantısı düzenledi.

Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri adına açıklamayı İMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Özer Akkuş yaptı.

26 TEMMUZ‘DA GÜVENPARK‘TAYIZ...

Bugün Ethem Sarısülük yoldaşımızın polis kurşunuyla öldürülüşünün 38. günü. Gezi Parkı direnişçisi Ethem Sarısülük, Taksim Gezi Parkı direnişinin birinci haftasında, 1 Haziran‘da, Başkentin orta yerinde, Kızılay Meydanı‘nda polis tarafından başından kurşunla vurularak öldürüldü.

38 gün oldu, Ethem‘in nasıl vurulduğuna şahidiz, Ethem‘in katilini biliyoruz. Katili kimin ve neden koruduğunun farkındayız. Katili siyasi iktidarın azmettirdiği ve sonrasında korumaya aldığını görüyoruz.

Kızılay‘ın orta yerinde düpedüz bir suç işlenmiştir; bir insan öldürülmüştür. Ancak yargı susmakta, görevini yapmamaktadır. Adeta hukuk yeniden yazılmakta, güvenlik görevlilerinin silah kullanması, insanın canına kıyması meşrulaştırılmaktadır. Yargı, tıpkı siyasi iktidar gibi, katili savunma telaşındadır; ne yazık ki yargı polis şiddetini, polisin cana kıymasını vaka-i adiye saymakta, katili rahatlatmakla kalmamakta, yeni cinayetler için cesaretlendirici tutum almaktadır. Yargı siyasallaşmıştır ancak daha da önemlisi bu olay açığa çıkartmıştır ki, yargı vicdanını kaybetmiştir.

Üstelik sadece Ethem‘in katledilmesinde değil, Gezi direnişi boyunca hayatını kaybeden beş canımız; Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Medeni Yıldırım, Ali İsmail Korkmaz cinayetlerinde de yargı ne kadar kör olduğunu göstermiştir. Bu cinayetlere faili meçhul muamelesi yapmak, siyasi iktidarın cinayetlerdeki rolünü ve sorumluluğunu görmezden gelmek, bırakalım hukukun çiğnenmesini, yok sayılmasını başlı başına toplumsal vicdanın yok edildiğini işaret etmektedir. Vicdanını yitiren yargının adaletin simgesi olması mümkün müdür?

Soruyoruz: Polis tarafından ya da polisin himayesindeki eli sopalı, eli palalı katiller tarafından katledilen arkadaşlarımızın katillerini arıyoruz; sorumluları ve katilleri nerededir? Ethem‘in katili daha ne kadar elini kolunu sallayarak aramızda gezecektir?

Gezi Parkı direnişi sürecinde görüldü ki, polis ve yargı istediği zaman suç ve suçlu yaratmakta, istediği gibi örgüt kurgusu yapmakta, twitter, facebook yazılarını, deniz gözlüklerini, gaz maskelerini delil olarak kabul etmekte, evler, işyerleri talan edilmekte, hekimlerden, mühendislerden, mimarlardan, avukatlardan suç örgütü oluşturmaktadır. Türkiye, dayanaksız yargılamalar ülkesi olmuş, binlerce insan gözaltına alınmış, tutuklanmıştır.

Yargı bu defa dayanak mı istiyor? Ethem polis kurşunuyla öldürüldü, Ali İsmail copla, sopalarla dövülerek öldürüldü, Mehmet bir aracın çarpması sonucu katledildi, Medeni‘yi asker kurşunu aramızdan aldı, Abdullah‘ın ateşli silahla öldürüldüğü anlaşıldı.

Bu dayanaklar yargıya neden yetmez, yargı neden harekete geçmez? Soruyor ve yanıtını istiyoruz.

Açıktır ki bu bir adaletsizlik hikâyesidir. Bu hikâye, emri veren ve alan gerçek sorumluların asla ortaya çıkmadığı, yargılanmadığı bir düzensizliği anlatıyor. Bu düzenin sağlayıcısı ve yürütücüsü Başbakan, "polise saldıran üç-beş kişi öldüğünde kıyamet kopuyor" diyerek, adaletin hiçbir zaman tecelli etmeyeceğini, sorumluların yargılanmayacağını, katillerin korunmaya devam edeceğini açıktan ilan etti. Bu adaletsiz hikâyenin yazıcısı ve uygulayıcısı Başbakan‘ın bizzat kendisidir; Başbakan bir adaletsizlik destanı yazmıştır; destanını savunmaya devam etmektedir.

Başbakanın yazdığı destanın ayrıntıları, Türk Tabipler Birliği‘nin (TTB) raporunda açıkça görülmektedir. TTB‘nin Gezi direnişiyle ilgili hazırladığı Sağlık Raporu‘nda, 31 Mayıs - 15 Temmuz 2013 tarihleri arasında 13 ilde polisin uyguladığı şiddet nedeniyle birçok insanın yaralandığı, birçok insanda ağır kırıklı kafa travması görüldüğü, başta göz kaybı olmak üzere pek çok uzvun işlevini yitirdiği anlaşılmaktadır. Raporda yaralanma nedenleri de yer almaktadır. Buna göre, biber gazına bağlı ataklar, TOMA‘lardan sıkılan kimyasal sulara bağlı doku travmaları, plastik mermi ve biber gazı kapsüllerine bağlı kafa travmaları yaralanmalara neden olmuştur. Aynı raporda, ölüm nedeni olarak, polis tarafından ateş açılması, baş bölgesine alınan darbe ve darp gösterilmiştir. Ankara özelinde ise tablo şu durumdadır: 1549 toplam yaralı, 22 ağır yaralanma, 4 kişide göz kaybı, gaz fişeğine bağlı 8 ağır kırıklı kafa travması ve 1 ölüm. Ankara‘da Dikmen‘de kafasına isabet eden gaz kapsülüyle yaralanan Aydın Ay‘ın sağlık durumu ise hala ciddiyetini korumaktadır.

Tüm bu ağır bilançonun sorumluları ise hala ortada yok.

Bugün Ethem‘in öldürülüşünün 38. günü. 26 Temmuz Cuma günü Ethem‘in öldürülüşünün 40. günü dolacak. O gün Ethem‘i hep birlikte anacağız. Ethem ile birlikte hayatını kaybeden dört canımızı daha Mehmet‘i, Abdullah‘ı, Ali İsmail‘i ve Medeni‘yi de anacağız. Yaralanan, hastanede olan arkadaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletecek, tutuklananların serbest bırakılmasını ve cadı avına dönen operasyonların durdurulmasını talep edeceğiz.

Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri olarak öldürülenlerin ailelerinin ve yaralananların yanındayız, adalet yerini bulana, sorumlular yargılanana kadar da bu işin peşini bırakmayacağız.

Hepimiz Ethem‘iz, Hepimiz Abdullah‘ız, Hepimiz Mehmet‘iz, Hepimiz Ali İsmail‘iz, Hepimiz Medeni‘yiz ve öldürmekle bitmeyiz.

Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri

Okunma Sayısı: 2915
Fotoğraf Galerisi
En Çok Okunanlar
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası