TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
VAN DEPREMLERİ RAPORUMUZ BASIN TOPLANTISI İLE AÇIKLANDI
Odamızın Van depreminin ardından bölgede yaptığı incelemeler sonucunda hazırladığı Van Depremleri (Tabanlı-Edremit) Raporu’nu düzenlediğimiz basın açıklaması ile kamuoyu ile paylaştık.

Odamızın Van depreminin ardından bölgede yaptığı incelemeler sonucunda hazırladığı Van Depremleri (Tabanlı-Edremit)  Raporu`nu düzenlediğimiz basın açıklaması ile kamuoyu ile paylaştık.


Odamız Yönetim Kurulu Başkanı Dündar Çağlan, Yönetim Kurulu İkinci Başkanı Hüseyin Alan ve Bilimsel ve Teknik Kurul Başkanı Prof. Dr. Kadir Dirik‘in katıldığı basın toplantısında odamızın Van depremine ilişkin tespitlerinin yanı sıra deprem, sel vb. doğa olaylarının afete dönüşmemesi için alınacak önlem ve önerilerimiz de yer aldı. Basın açıklamamızın tam metni şöyle:


TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, öncelikle Van ilinde ardarda yaşanan iki deprem nedeniyle ciddi kayıplar veren halkımıza ve Van`da yaşanan ikinci depremde meslektaşlarını ağır bir ihmalin sonucu olarak hasarlı bir otelde kaybeden basın camiasına başsağlığı diliyoruz.
Ülkemiz, bilim ve mühendisliğe aykırı uygulamalar ve rant politikaları nedeniyle, bir "afet ülkesi" haline gelmiştir.  Van`da 16 gün arayla yaşanan iki büyük deprem bu durumu bir kez daha ve gizlenemez bir şekilde gözler önüne sermiştir.  Depremin ülkemizin kaçınılmaz bir gerçeği olduğunun bilinmesine ve yapılması gerekenler her fırsatta dile getirilmesine rağmen, depreme karşı alınacak önlemler her depremin ardından hala tekrar tekrar tartışılmaktadır. 1999 Marmara depremlerinden sonra bu tartışmalar her yaşanan depremin ardından artarak sürmeye devam etmektedir.
Oda olarak yaşanan depremlerden sonra, doğa olaylarının afete dönüşmemesi için yapılması  gerekenleri belirttik, "Deprem ve Deprem Yönetimi Raporu"nu hazırlayarak kamuoyu ve karar vericilerle paylaştık,  sözün bittiğini artık eyleme geçilmesi gerektiğini vurguladık. Geldiğimiz noktada hala  değişen bir şeylerin olmadığını Van depremi  nalesef bize acı bir şekilde göstermiştir.
Van`da 23 Ekim`de yaşanan depremin ardından odamız tarafından oluşturulan heyet Van`a hareket etmiş, 27 Ekim ‘den itibaren 3 gün süre ile bölgede gözlem ve incelemeler yapmış, sonucunda "Van Depremleri Raporu" nu hazırlamıştır.


Van il merkezi, Erciş ve bağlı köyler başta olmak üzere bölge genelinde can kaybı ve ağır hasarlara neden olan depreme ve depreme kaynaklık eden fay ve fay mekanizmasının incelenmesi, oluşan depremin yarattığı hasar ve bu hasarın oluşmasına neden olan faktörler ile ilkyardım, arama-kurtarma, müdahale ile sevk ve idarede yaşanan sorunlar ve yapılan çalışmaların yerinde görülmesi amacıyla oluşturulan heyetimizde Oda Yönetim Kurulu Başkanımız Dündar ÇAĞLAN, Yönetim Kurulu II. Başkanımız Hüseyin ALAN, Odamız Bilimsel Teknik Kurul Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kadir DİRİK, Bilimsel Teknik Kurul Üyemiz ve ODTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof Dr. Erdin Bozkurt, Odamız Mühendislik Jeolojisi Dergisi Editörü ve ODTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tamer Topal, DEÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, DEÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Araştırma Görevlisi Yük. Müh. Çağlar ÖZKAYMAK, Ağrı İl Temsilciliği`mizden  İl Temsilcimiz Emrullah Ersingün  ve Fatih Üçgün  yer almıştır.
Kör fay, kör devlet…
Heyetimizin bölgedeki incelemeleri ile ortaya koyduğu jeolojik bulgular raporumuzda ayrıntılı bir şekilde yer almaktadır. Ancak dikkat çekmek istediğimiz nokta her depremden sonra yaşanan olayların Van`da meydana gelen depremlerden sonra da tekrar etmesidir. Depremin hemen sonrasında depreme kaynaklık eden fayların niteliği (bindirme fayı, doğrultu-atımlı fay gibi), büyüklüğü, merkez üsttü, konumu, oluşum mekanizması, odak derinliği, şiddeti ve şiddet dağılımı gibi konular üzerinde yoğunlaşılmıştır. Yıllardan beri yaşanan bu bilgilendirme ve ve kurumsa dağınıklığın çözümü konusunda odamız tarafından ifade edilen görüşler siyasi erk tarafından görmezden gelinmiştir.


2009 yılında Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, Başbakanlık Türkiye Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü, mülga Bayındırlık ve İskan Banklığına bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüğü kapatılarak büyük umutlarla oluşturulan Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı‘nın; oluşturulduğu günden bu yana geçen yaklaşık 3 yıllık zaman dilimi içinde Rize ve Giresun`da meydana gelen sel baskınları ile Elazığ, Kütahya-Simav ve son olarak Van (Tabanlı-Edremit) depremlerinde ilk yardım, müdahale, sevk, idare ve koordinasyon da gösterdiği zaafiyet, bu yapılanmanın yeniden ele alınması gerektiğini bizlere göstermiştir. Bu kurumun yeniden yapılanma süreçlerinde "afet gibi tüm toplumu ilgilendiren bir konuda" ben yaptım oldu anlayışı  yerine toplumun tüm kesimlerinin (siyasi partiler, kamu kurumları, meslek örgütleri, üniversiteler ve bu konuda çaba sarf eden STK`ların) ortak görüşlerini alarak  "Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı" yeniden yapılandırılmalıdır.
Yaşanan her deprem sonucunda halkı korku ve paniğe sevk etmeden bilgilendirmenin çok önemli olduğu hepimizin bildiği ve önem verdiği bir konudur. Bu bilgilerin tek elden verilmesini sağlamak amacıyla oluşturulmuş AFAD`ın Dünya ölçeğinde yapılan değerlendirmelere bakıldığında depremin yeri, mekanizması, büyüklüğü, derinliği gibi konularda da halka doğru bilgi aktarılması konusunda yetersiz kaldığı görülmektedir. Benzer durum Kandilli Rasathanesi Müdürlüğü için de geçerlidir. Depremin oluş mekanizmasına ilişkin veri ve değerlendirmelerini USGS`in açıklamalarından sonra değiştirmesi, şiddet dağılımına ilişkin başkanının basın önünde yaptığı değerlendirmeler, bu işle ilgi tüm kesimleri hayal kırıklığına uğratmıştır.


Temel yaklaşımımız…
Her depremin ardından benzer tablolarla karşılaşmamak için bir an önce gerekli önlemler alınmalı siyasi irade bu konuda adımlar atmalıdır. Çünkü deprem ülkemiz açısından kaçınılmaz bir gerçekliktir. Ülkemiz Kuzey Anadolu Fayı, Doğu Anadolu Fayı ve Batı Anadolu Horst-Graben Sistemi ile Doğu Anadolu`da Sıkışmalı-Genişlemeli bir tektonik rejimin getirdiği çok sayıda diri fayın etkisi altındadır. Deprem Bölgeleri Haritası‘na göre yurdumuzun %92‘sinin tehlikeli deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95‘inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98‘i ve barajlarımızın %93‘ünün birinci derece deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir. Bunun son örneği 650`ye yakın yurttaşımızın ölümüne, yüzlerce yapının göçmesine, binlerce yapının ve konutun ağır hasar görmesiyle sonuçlanan Van (Tabanlı-Edremit) depremleridir.  
Yine her depremin ardından kayıplarımız için ‘ihmal` gözyaşları dökmemek için deprem gerçeğini göz önüne alan ve depremlerden ve diğer bütün afetlerden korunma yönündeki istemleri, en temel insan hakkı olan "Sağlıklı ve Güvenli Bir Çevrede Yaşama Hakkı", ‘Yaşamını ve Bedensel Bütünlüğünü Koruma Hakkı`ı olarak ele alınmalıdır.
Bu konuda en büyük görev kuşkusuz ülke yönetiminde bulunan siyasi iradeye düşmektedir. Çünkü afet güvenliğinin sağlanması diğer tüm toplumsal olgular gibi siyasal bir etkinlik alanıdır. Afeti sadece bilimsel/teknik, yasal veya kurumsal sorun odaklı olarak anlamaya ve açıklamaya çalışmak sorunu çözmeye yeterli olmaz/olamaz. Afet/Deprem, merkezinde insan olan sosyal, ekonomik, teknik, kültürel, siyasal vb boyutları olan bir olgudur. Ülkemiz yönetenlerini, sorumluluklarını "doğaya ve kadere havale" ederek bu işten sıyrılmanın yollarını aramak yerine halkımızı depremlere ve afetlere karşı korumak için gerekli önlemleri alma çabası içine girmeye davet ediyoruz.  
Gerçekte hepsi birer doğa olayı olan deprem, heyelan, çığ düşmesi, su baskını v.b. olaylar bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları, mühendislik verilerinden yoksun imar planları, düşük standartlarda ve mühendislik hizmeti görmemiş yapı üretimi, kısaca ranta dayalı hızlı, düşük nitelikli, tasarımsız, plansız kentleşme ve sosyo-ekonomik politikalar sonucu, doğa olayları insani, sosyal ve ekonomik yıkımlara dönüşmektedir. Türkiye‘nin deprem sorunu bu bağlamda ve bir bütünsellik içinde yeniden ele alınmalıdır.


Tespitlerimiz…
Üzülerek belirtiyoruz ki, heyetimizin Van, Erciş ve köylerinde yaptığı araştırma ve incelemeler bize afet yönetimi konusunda ‘kaos ve kargaşa` kelimeleri ile özetlenebilecek bir durumun hakim olduğunu göstermiştir.
Heyetimizin bölgede yaptığı incelemeler sonucunda;
23.10.2011 tarihinde meydana gelen 7.2 (Mw) büyüklüğündeki depremin Van şehir merkezi kuzeyinde yer alan kuzeye eğimli bir bindirme zonunda meydana geldiği, söz konusu depremin fayın taban bloğu üzerinde yer alan Van şehir merkezi ile güneyindeki yerleşim birimlerinde sınırlı alanlarda etkili olduğu, tavan bloğu üzerinde yer alan  köyler ile Erçiş ilçesindeki yapılarda ağır hasar ve göçmeye neden olduğu,
Yapı hasarlarının çoğunlukla zayıf zemin mukavemet özelliklerine sahip alanlar üzerinde kurulmuş düşük nitelikli malzeme (beton, tuğla, biriket vb), yetersiz ve uygun olmayan donatı ve işçilik hataları ile denetimsizlikten kaynaklandığı,
Erciş ilçe merkezinde bir-iki yer dışında çadırların rastgele tek tek veya kümeler halinde sokak ortalarında, kaldırımlarda veya yıkılan konutların hemen yakınlarında düzensiz olarak kurulduğu, dağınık yerleşimin depremden zarar gören insanlara yardımların ulaştırılması, sevk ve idarenin sağlanması ile koordinasyonu zorlaştırdığı
Depremzedelerin barınma, güvenlik ve beslenme ihtiyaçlarının karşılanmasında tam bir düzensizliğin hakim olduğu ve deprem sonrasında tam bir kaos ve  koordinasyonsuzluğun yaşandığı,
Yaklaşan kış koşulları, devam eden sarsıntılar, beslenme, barınma ve yardımlarda yaşanan temel sorunların yarattığı kaos, korku ve paniğin, bölgede yoğun bir göç ve kaçışa neden olduğu ve olacağı,
Depremzedelerin barınma sorunun giderilemediği, her türlü alt yapısı düşünülmüş çadır kentler yerine çadırların doğrudan mahalle aralarında rastgele, öbekler şeklinde kuruldukları, bunun da depremzedelere götürülen hizmetleri (barınma, beslenme, sağlık, temizlik, güvenlik v.b) aksattığı,
görülmüştür.


Önerilerimiz…
Deprem ve ‘afetlerden` sonra benzer tartışmaların tekrarlanmaması için daha önce çeşitli vesilelerle dile getirdiğimiz önerilerimizi bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyoruz. Öncelikle sorunun temelde bir planlama sorunu olduğunu düşünmekteyiz.  
Bu kapsamda; toplumsal ve yönetsel düzeyde tüm kaynakları zarar azaltma hedefine yönlendirecek, kişi ve kurumlar arasında eşgüdümü sağlayacak, mevzuat, kurumsal yapılanma, eğitim, sağlık v.b. alanlarda kısa, orta ve uzun dönem hedef ve ilkeleri denetim süreçleri ile birlikte ortaya koyan geniş katılımlı bir grup tarafından  "Stratejik Afet Eylem Planı" hazırlanmalıdır.
Hazırlanacak Stratejik Afet Eylem Planında kurum, kuruluş, meslek örgütleri, üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinin rolleri ve yapacakları görevler ile bu kurumlar arasında eşgüdümü sağlayacak kurumların görev ve sorumlukları belirlenmeli,  bu plan TBMM`nin de onayı alınarak yasal bir zorunluluk haline dönüştürülmelidir.  


Bu açıdan değerlendirildiğinde acil olarak;
*    3194 sayılı İmar Kanunu, 7269 sayılı Afetler Kanunu ve 4708 sayılı Yapı Denetimi Kanunu değiştirilmelidir.
*    5543 sayılı İskan Kanunu değiştirilerek kırsal yerleşim birimlerinin altyapısı ve üst yapısı yenilenmelidir.
*    Her deprem sonrasında halkı korku ve paniğe sevk etmeden bilgilendirmek için arazi çalışmaları ile aletsel sismik veri kayıtlarını tutan, değerlendiren ve kamuoyunu doğru bilgilendiren bir kurumsal yapı oluşturulmalıdır.  "Türkiye Jeolojik Araştırmalar Kurumu" kurulmalıdır.
*    Deprem ve depremlere neden olabilecek yapısal unsurlara ilişkin araştırmalar üniversitelerle ortaklaşa yapılmalı ve sonucunda  "Türkiye Diri Fay Haritası" güncellenmelidir.
*    Gerek mevcut sismik veri ve kayıtlar, gerekse de yapılacak jeoloji, yapısal jeoloji, tektonik, jeomorfoloji ve paleosismoloji çalışmaları ile elde edilecek verilere dayalı olarak farklı ölçeklerde ülkemizin "Sismotektonik Haritaları" hazırlanmalıdır.
*    Ülkenin mevcut tektonik yapısı göz önüne alınarak yeni hazırlanacak "diri fay haritası" ve "sismotektonik haritaları" baz alınarak  " Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası" yenilenmelidir.
*     Ülkemizde kırsal ve kentsel bir çok yerleşim birimi aktif fayların üzerinde veya kenarına yapılmış bulunmaktadır. Aktif fayların yeri belirlenmeli ve belirlenen bu fayların üreteceği deprem büyüklükleri de dikkate alınarak yerleşim yerlerinin bu faylar üzerinde yapılması engellenmelidir. Bu amaçla  bir "Fay Yasası"nı çıkarmalıdır.
*    MTA Genel Müdürlüğü ülkemizin doğal afet tehlikelerinin ilk sıralarında yer alan Heyelan, Kaya Düşme gibi konularında çalışmalar yaparak "Heyelan ve Kaya Düşmesi Tehlike Haritalarını" en kısa sürede hazırlamalıdır.
*     Bölgesel planlardan-uygulama imar planına kadar tüm planlama süreç ve kademelerinde, yerleşim ve gelişim stratejisine esas olacak çalışmalarda "Plana Esas Jeolojik-Jeoteknik" çalışmalar yapılmalı ve yapılan çalışma anlayışına uygun "Afet Duyarlı Planlama" yapılmalıdır.
*    Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı yeniden yapılandırılmalı, görülen koordinasyon eksikliği giderilerek ilkyardım, müdahale, beslenme, barınma gibi konularında eşgüdümü sağlanmalıdır.
*    Niteliksiz ve standartlara uygun olmayan yapı malzemelerinin kullanılması engellenmelidir.
*    Mutlaka ‘Hasar Tespit Dairesi Başkanlığı` oluşturulmalıdır.
*    Yaşam çevremizin bir parçası olan jeolojik çevreye farkındalık yaratılması amacıyla ilkokuldan başlayarak jeoloji dersi eğitim programı kapsamına alınmalıdır.
Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, bu konudaki düşünce ve önerilerimizi `Deprem ve Deprem Yönetimi Raporu`, ‘Simav Deprem Raporu` ndan sonra şimdi de Van depremleri raporu ile kamuoyuyla paylaşıyoruz.
Saygılarımızla.


                                                                                   TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI
                                                                                                      YÖNETİM KURULU

VAN DEPREMLERİ (Tabanlı-Edremit) RAPORU‘NU OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ.

Okunma Sayısı: 2996
Fotoğraf Galerisi
En Çok Okunanlar
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası