TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
ZÜMRÜTTEN AKİSLER : BİR ANKARA SEYAHATİ-CELAL ŞENGÖR(CUMHURİYET GAZETESİ-BİLİM VE TEKNOLOJİ)

ZÜMRÜTTEN AKİSLER

A. M. Celal Şengör

Evrenin yaşı ve oluşumu ile ülkemizin entelektüel mirası üzerine... Son yirmi yıllık dönemde ülkemin jeoloji camiasında meydana gelen gelişme muazzamdır.

Bir Ankara Seyahati

Türkiye Jeoloji Mühendisleri Odası‘nın düzenlediği Türkiye 61. Kurultayı Ankara‘da 27 Mart Pazartesi günü başladı ve dört gün sürdü. Başta Türkiye Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı sevgili meslekdaşım İsmet Cengiz ve yönetici arkadaşlarını ve bu yılkı kongremizin başkanı muhterem dostum Prof. Dr. Cahit Helvacı‘yı ve ekibini, ortaya koydukları eserden ötürü candan kutlarım. Fedakârlık ve çalışkanlıkları bu köşenin dar çerçevesine sığdırılamaz. Böyle bir kongreyi dü­zenlemenin zorlukları dışında kongre esnasında katılanlarla hani neredeyse tek tek ilgilendiler. Kongre yurtdışından ABD, Fransa, İtalya dahil pek çok yabancı ve meşhur jeologun katılımıyla yapıldı. Arasında Marmara Denizi‘nde yapılan araş­tırmalar dahil pek çok konu tebliğlerde sunuldu, tartışıldı. Açılan sergide kuruluş ve şirketler mallarını ve faaliyetlerini sergilediler.

Yücel Yılmaz‘dan ve benden birer açış konferansı istenmişti. Ben annemin ra­hatsızlığından ötürü Yücel‘inkine yetişemedim. Ankara‘ya varır varmaz her gördü­ğüm, Yücel‘in ne enfes bir konferans verdiğini söylüyordu. Öğleden sonra ben konferansımı verdim: Sorulan sorular, yapılan yorumlar gösteriyordu ki, benim Türkiye‘deki kongrelerden uzak kaldığım son yirmi yıllık dönemde ülkemin jeoloji camiasında meydana gelen gelişme muazzamdır. Herşeyden önce gençlerin ve yaşlıların kaynaştığını gördüm. "Sayın Hocam" veya "Sayın Müdürüm" devri bit­miş, derdi bilim olan insanlar arasında mevkiye ve yaşa hiç ilgi göstermeyen bir yakınlık ve alış-veriş başlamıştı.

Toplantıda ülkemizin zooloji duayeni Ali Demirsoy‘u görmek beni ne kadar mutlu etti! Öğrencisi Ebru gelip bana "Celal ne haber?" deyince onu hemen Ali Bey‘e şikâyet ettim: "Hocam, bu kerata hep geleceğim diye söz veriyor, bir türlü gelmedi bana." Hep birlikte kahkahalar attık, çünkü Ali Bey de ben de biliyorum ki, Ebru fosil filler hakkında uluslararası ses getirecek pek güzel bir tez çalışması yürütmektedir.

Ankara‘ya Perşembe günü ülkemizin tek teorik jeofizikçisi ve en önemli bilim insanlarından biri olan Sinan Özeren ile birlikte gidip döndük. Öğleden sonra be­nim vaktimin (iki saatlik bir Yerbilimleri Kurumu toplantısı hariç) tamamı Hava Kuvvetlerimizin Ankara‘daki çeşitli birimlerindeki komutanlarımı ve arkadaşlarımı ziyaretle geçti. Sinan‘la birlikte yaptığımız bu ziyaretlerde bir kez daha ordumuzun ihtişamı, generallerimizin, subay, astsubay ve erbaşlarımızın nasıl üstün bir gay­ret ve cidden çok yüksek bir kaliteyle çalıştıklarını görerek iftihar ettik. Bu arada soysuz ve rezil bir grubun subaylarımızın eşlerine ve çocuklarına onlarla ilgili iğ­renç iftiralarla dolu elektronik postalar göndererek morallerini bozmaya çalıştık­larını tiksintiyle öğrendik. Şükür ki hem subaylarımız, hem aileleri bu tür insan müsveddelerini iyi tanıyorlar, onun için aldıkları, belli ki ayak takımınca, kötü Türkçelerle yazılmış rezillik belgelerini birbirlerine ve dostlarına anlatarak gülü­şüyorlar.

Gece vakti otomobille İstanbul‘a dönerken Sinan‘la bir ara Mozart‘ın nağmele­ri arasında büyük patlama kuramını, evrendeki kara madde mikdarını ve evrenin gelişimini konuştuk.

Sinan: "Evrenin yaşını biliyor olmamız ne inanılmaz bir şey, değil mi?" dedi. "Doğru" dedim. "Ancak büyük patlamanın geçmişinin sorgulanmasının manasız kabul edilmesi benim aklıma yatmıyor. Aynı şekilde Hubble sabitesinin evrenin sürekli büyüyeceği ve nihayet asimtotik bir şekilde "yok olacağı" şeklindeki yoru­munu da kabulde zorlanıyorum dedim. Bunun üzerine epey konuştuk. Sonra Sinan birden bire: "Düşünsenize" dedi "bizim topluma kalsa insanlık bunların hiç­birini bilemeyecek, türban takalım mı takmayalım mı gibi saçmalıklarla uğraşıyor Olacaktı deyiverdi "Evet" dedim, haklısın. Baksana YÖK beni üniversiteden tard etmek için teşebbüse geçti!"

Tam bu sırada CD‘de Figaro‘nun meşhur "Signor Contino" aryası başladı. Ne

tesadüf. Sinan benim bu hatırlatmam üzerine kahkahayı bastı. "Figaro‘yu avukat tutun" dedi. Şu anda YÖK‘ü yöneten mentalitenin üzücü durumunu düşünüp ülke-

miz için epey kederlendik. Ama sonra aklımıza Ankara‘da gördüklerimiz, meslek-r daşlarımız ve Hava Kuvvetlerimiz gibi hoş şeyler gelince, Türk milletinin cehalet

ürünü yobaz kuru gürültüsüne pabuç bırakmayacak kadar sağlam olduğu kanaatinde birleştik.

Okunma Sayısı: 3044
En Çok Okunanlar
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası