TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
DEPREMİ UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM! YAPILMAYANLARI VE YAPMAYANLARI SORGULAYALIM!

 Deprem Haftasında

DEPREMİ UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM!

YAPILMAYANLARI VE YAPMAYANLARI SORGULAYALIM!

Depremler sık tekrarlanmasa da kitlesel ölüm açısından halen başı çekmektedir. 2015 yılında depremler açısından ilk üç ay sakin ve suskun geçti. Bu suskunluk Nisan ve Mayıs aylarındaki yıkıcı Nepal depremleriyle bozuldu. Toplam 8.964 insan hayatını kaybetti. Bunun ardından da depremler sürdü. 4 Haziran`da Malezya`da meydana gelen M6.0 büyüklüğündeki sabah depreminde 18 kişi öldü, 11 kişi yaralandı. Temmuz ayında Çin`de ve Pakistan`daki depremlerde ise 6 kişi; Ağustos`ta Kongo`daki depremde ise 1 kişi hayatını kaybetti. 16 Eylül`de Şili`de 2015`in en büyük depremi (M8.3) ve tsunamisi meydana geldi. Heyelanlar tetiklendi. Depremin bu kadar büyük olmasına rağmen ülkenin hazırlıkları nedeniyle 1 milyon kişi evlerinden uzaklaştırıldı ve ölü sayısı 14`ü geçmedi. Şili depreminden yaklaşık 1 ay sonra 26 Ekim 2015 tarihinde Kuzey Afganistan`da Alaqahdari-ye Kiran wa Munjan bölgesinde M7.5 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Afganistan, Şili`ye nazaran gelişmemiş bir bölge olduğundan daha çok can kayıpları yaşandı. 360`dan fazla can kaybı bu bölge için yine de fazla değildir. A.B.D. Jeolojik Araştırmalar Kurumu (USGS)`na göre depremin yaklaşık 200 km derinde olması bu kaybın azlığının önemli nedenidir. Yılın son ayında 7 Aralık`ta Tacikistan`da M7.2 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi ve 2 kişi öldü, onlarca insan yaralandı. 25 Aralık`ta ise Hindukuş dağlarında yerin 203,4 km altında bir deprem (M6.3) meydana geldi ve 4 kişi öldü, 12 kişi yaralandı. 

2015 yılında depremlerde toplamda 9640 kişi hayatını kaybetti. Ülkemizde ve yakın çevresinde 10 ay boyunca meydana gelen depremlerde herhangi bir can kaybı yaşanmadı ve deprem büyüklükleri M5.9`u geçmedi. Onbirinci ayda, 17 Kasım`da İyoniyen Denizi Lefkada açıklarında (Yunanistan) meydana gelen M6.5 büyüklüğünde bir depremde 2 kişinin hayatını kaybetti. Özellikle Akdeniz dolayında kıpır kıpır deprem hareketliliği devam etmektedir.

Her yıl tekrarlanmakta olan "Deprem Haftası" deprem başta olmak üzere tüm afetler konusunda toplumsal bilinçlenmeyi ve kamusal örgütlenmeyi hedeflemektedir. Fakat bu amacın ne kadar gerçekleştiği konusunda biz jeoloji mühendisleri olarak ciddi kaygılar duyuyoruz.

Çünkü ülkemizde afet yönetimi konusunda çağdaş ülkelerde uygulanan strateji değişikliği benimsenmesine rağmen, deprem zararlarını azaltma çalışmaları yerine, yine eski alışkanlarımıza dönerek günü kurtarma ve yara sarma politikalarının uygulandığına tanık olmaya başladık.

Afet yönetimi; afetlerin önlenmesi ve zararların azaltılması amacıyla bir afet olayının zarar azaltma, önceden hazırlık, kurtarma ve ilk yardım, iyileştirme ve yeniden inşa safhalarında yapılması gereken çalışmaların yönlendirilmesi, koordine edilmesi ve uygulanabilmesi için toplumun tüm kurum ve kuruluşlarıyla kaynaklarının bu ortak amaç doğrultusunda yönetilmesini gerektiren çok geniş bir kavramdır. Bu yönetim biçimi;

• Afet öncesi faaliyetler, risk yönetimi, riski azaltma önlemleri,

• Afet anı ve sonrası yapılan faaliyetler, kriz yönetimi, müdahale önlemleri 

gibi birlikte planlamayı gerektiren bir yönetimsel anlayışı gerektirmektedir. 

Günümüz afet yönetim ilkeleri ve dünya genelinde gördüğümüz iyi uygulamalar afet risk yönetiminin çok paydaşlı ve çok katılımlı mekanizmalarla başarıya ulaştığını göstermektedir. Bu noktada, kamu ve hükümetler vatandaşlarımızın afetlere karşı güvenliğinin sağlanması noktasında birinci derecede sorumludurlar. Afetlere dirençli yerleşim yerleri ve afetlere hazır ve farkında bir toplum oluşturmak çok aktörlü bir eylem gerektirmekte olup, tek bir bireyden ailesine, mahallesinden ilçesine ve büyük çerçevede de ülkenin her kesimiyle afetlere hazır olmasında hepimize büyük görevler düşmektedir. 

Jeolojik olarak insanlık tarihinden daha eski olan depremler hem dünyada, hem de ülkemizde trajik ve travmatik vakalarla doludur. Bu felaketlerin bir kısmı henüz hafızalarımızdan silinmemiştir. Eski çağlarda Anadolu medeniyetlerinin yeşerdiği yerlerde kentler depremler sonucu ya yer değiştirmiş, ya da uygarlıklar tamamen yok olmuştur.

Yaşadığımız bu büyük ölçekli depremlerde tahmini olarak binlerce insanımızı kaybederken, yarım milyonu aşkın konut da ciddi şekilde hasar görmüştür. Çok eskilere gitmeye gerek yok, 1939 Erzincan, 1999 Marmara, 2011 Van depremleri ülkemizin sonuçlarını unutamadığı, hazırlıksız yakalandığımız felaketlerden bazılarıdır. Mevcut deprem bölgeleri haritamıza göre; topraklarımızın % 66 sı 1`inci ve 2`inci derece deprem bölgesinde bulunmaktadır. Konutlarımızın % 44` ü 1. derece, % 25` i 2. derece deprem bölgesinde yer alırken, nüfusumuzun yaklaşık 34 milyonu yani %43`ü 1. derece, yaklaşık 22 milyonu yani %30`u 2. derece deprem bölgesinde yaşamaktadır. Bu tür riskleri gösteren bilgilerimize rağmen gelecek yıkıcı depremlere toplumsal ve kurumsal olarak ne kadar hazırız? Bu gerçeği yeterince göremeyen ya da yetersiz çalışmalarla depreme hazır olduğunu düşünen yöneticilerimiz ve kurumlarımız yarın yaşanabilecek bir büyük depremde ortaya çıkacak kayıpların sorumluluğunu alabilecek mi? Şimdiye kadar yaşanmış olaylar afet yönetimi açısından ne öncesinde ne de sonrasında hazır olmadığımızı göstermiştir. Ne yazık ki yaşanan depremlerden ders almayı bilemedik, her depremde aynı karmaşa ve aynı acıları yaşamaya devam ettik.

Jeoloji Mühendisleri Odası olarak vurgulamak istiyoruz ki:

Doğal olan depremdir, doğal olmayan ise afettir. Depremleri önlemek mümkün değildir, ancak zararlarını ortadan kaldırmak veya azaltmak mümkündür ve bizim elimizdedir. Bu doğa olayı, bilimden, akıl ve teknikten uzak uygulama ve politikaların sonucunda birer afete dönüşmektedir.

Ülkemizin deprem olgusu çerçevesinde jeoloji mesleğinin deprem araştırmalarında daha etkin ve yoğun kullanılması, büyük çoğunluğu 1. ve 2. derece deprem bölgesinde yaşayan insanlarımızın sağlıklı ve güvenilir yaşam alanlarının belirlenmesinde ve planlanmasında jeolojik araştırmaların öneminin daha iyi anlaşılabilir olması gerekmektedir. 

Aksi takdirde yitirilen canlarımızın, maddi kayıplarımızın sorumlusu, Odamızın sürekli vurguladığı, bilime, tekniğe, uluslararası örneklere uygun önerilerini dikkate almayan, jeoloji mesleğini hiçe sayan zihniyet olacaktır.

Deprem konusunda bu kadar yüksek riske sahip olan ülkemizde deprem zararlarının azaltılması konusunda yapılacak çalışmalarda TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak her zaman göreve hazır olduğumuzu tekrar dile getirmekte fayda görmekteyiz. Jeoloji mühendislerinin deprem üretecek fayların saptanmasında, tehlike zonlarının belirlenmesinde, olabilecek deprem büyüklükleri ve sonuçlarının ortaya konmasında, yapılacak her türlü mühendislik yapılarında ilgili zeminin jeolojik-jeoteknik özelliklerinin belirlenmesinde ve denetim mekanizmasında yer alması gerekmektedir. Ancak bu tedbirlerin alınmasında çok yararlı olacak jeolojik düzenlemeler ülkemizdeki kamu kurumlarında, yerel yönetimlerde, özel sektörde maalesef yeterince önemsenmemektedir. Çözümün bir parçası olan jeoloji mühendislerinden yeterince faydalanılmamaktadır. Bu eksiklikler yaşanacak felaketlerin sonuçlarının daha vahim olmasına davetiye çıkarmaktadır.

Ülkemizin afet ve acil durumlarla ilgili sorunlarını çözmek, koordinasyonu sağlamak, kentsel dönüşümü sağlamak, çevre felaketlerini önlemek ve planları hayata geçirmek üzere kurulmuş olan ilgili kurumların risk yönetiminden ziyade kriz yönetiminde çalışmalarını yoğunlaştırdığı, eskiden olduğu gibi "yara sarma" politikasını ısrarla sürdürdüğünü görmekteyiz.

2012 yılında yürürlüğe giren ülkemizin afet konusunda ilk strateji belgesi olan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planının (UDSEP-2023) deprem konusunda bir yol haritası olarak geleceğe emin adımlarla ilerlememizde bize yol gösteren rehber olacağına inanmıştık. Maalesef her strateji belgesinin başlangıcında olduğu gibi sahiplenilen, eylemleri harfiyen yerine getiren sorumlu kuruluşlarımızın konuyla ilgili farkındalıklarının ilerleyen aşamalarda azaldığı gözlenmiştir. Ülkemizin deprem gerçeği bilinmesine ve tüm uyarılarımıza rağmen yaşanan büyük depremlerden ders alınmadığını ve ilgili kurumların işlettikleri kritik tesislerimizde (baraj, demiryolu, okullar, köprüler gibi) depreme karşı gerekli önlemlerin (erken uyarı sistemleri, deprem gözlem istasyonları, yapı sağlığı izleme sistemleri gibi) alınmadığını kaygıyla izliyoruz.

Deprem gerçeğini kabullenmeyen yönetimlerin ülkemize ve topluma vereceği zararlar ancak başımıza gelecek bir büyük deprem sonucunda ortaya çıkacaktır. Kanunla kurulmuş olan ve ilgili kanuna göre senede en az dört defa toplanması gereken Deprem Danışma Kurulu bile üç senedir toplanamıyor. Yöneticilerin önemsemediği ancak meslek odası olarak her zaman hatırlatmaya çalıştığımız "deprem gerçeği", ülkemizin öncelikle çalışılması gereken konularından birisi olduğunu bu yılki deprem haftasında da bir kez daha hatırlatmak isteriz.

Saygılarımızla,

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası

Antalya Şube Yönetim Kurulu

DEPREMİ UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM!

YAPILMAYANLARI VE YAPMAYANLARI SORGULAYALIM!

Bilimle, Emekle, İnatla, Umutla

 

 

Okunma Sayısı: 3187
Fotoğraf Galerisi
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası