TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
17.AĞUSTOS.1999 DEPREMİNİN YILDÖNÜMÜNDE ŞUBEMİZ TARAFINDAN BASIN AÇIKLAMASI YAPILDI

Değerli basın mensupları...

 

17 Ağustos 1999‘da meydana gelen deprem, ülkemiz coğrafyasını saran jeolojik tehlikenin unutulduğu veya unutturulduğu koşullarda nasıl yıkıcı bir afete dönüşeceğini gözler önüne sermiştir. Jeolojik, morfolojik ve meteorolojik özellikleriyle doğa olaylarının sık yaşandığı, yüzde 93‘ü aktif deprem kuşağı üzerinde bulunan ve nüfusunun yaklaşık yüzde 98‘i deprem riski altında olan ülkemizde uyarılar dikkate alınmadığı için doğa olayları hala afete dönüşmeye devam etmektedir.

 

Bugün 17 Ağustos depreminin üzerinden 11 yıl geçti. Başta jeoloji mühendisleri olmak üzere mühendis, mimar ve şehir plancılarının ülkemiz deprem riski konusundaki uyarılarını dikkate almayan siyasal iktidarlar, bu kez felaketten ders çıkartırlar, planlı ve afet güvenliği yüksek yerleşimler için gereksinim duyulan kurumsal hukuksal ve ekonomik önlemleri ivedilikle alırlar beklentisi söz konusu iken, 06 Ocak 2007 tarihli Başbakanlık genelgesiyle Ulusal Deprem Konseyi lağvedilmiştir.

 

Kalitesiz ve plansız yapılaşma ile jeolojik ve jeoteknik faktörler göz ardı edilerek yapılan yer seçimlerinin acı sonuçlarını, bugüne kadar defalarca yaşadık. Siyasi ve maddi rant amaçlı imar aflarının doğrudan ve dolaylı olarak sürekli gündemde tutulması, siyasi erk tarafından tüm yasal olanaklardan yararlandırılması kaçak ve denetimsiz yapılaşmayı özendirmektedir. Milyonlarca yılda oluşan doğal servetimiz olan ovaların yerleşime açılması, sağlıklı kentleşme ve güvenli yapılaşma sürecinde temel yanlışı oluşturmaktadır. Bu konuda Belediyelerimize büyük işler düşmektedir. Güvenli yapılaşmanın üç temel boyutu bulunmaktadır. Birincisi şehir planlama kriterlerine uygun yer seçimi, ikincisi yapılarda tüm mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin yerine getirilmiş olması, üçüncüsü ise yapı malzemelerin kaliteli seçimidir. Son zamanlarda Marmara Denizi‘nde bulunan Kuzey Anadolu Fay Hattının segmentleri ile ilgili olarak açıklamalar verilmektedir. Bu çalışma ve açıklamalar, tehlikenin büyük olduğunu ve en geç 30 yıl içinde hareketliliğin yaşanacağını göstermektedir.

 

Bursa‘daki tehlikeyi tabii ki sadece Marmara Denizi‘nden geçen KAF ile sınırlamak mümkün değildir. Şehrimiz çeşitli fay sistemleri üzerinde oturması nedeniyle, tektonik aktivitelere her zaman uğramaya mahkumdur. Özellikle Bursa‘nın kuzeyinden geçen ve kuzeydoğuya doğru uzanan KAF‘ın Gemlik‘ten geçip İznik-Geyve istikametinde devam eden güney kolu, yaklaşık 500 yıldır enerji biriktirmektedir. Ayrıca ova ile Uludağ masifini birbirinden ayıran fay sistemi de aktifliğini korumaktadır. 1855 yılı depremi buna bir örnektir. Bu fay sisteminin 180-200 yıllık periyotlarda aktivite gösterdiği bilinmektedir. Son 1855 yılı olan depremden sonra geçen süre göz önüne alındığında Marmara Denizi‘nde beklenilen yıllar içinde güney kolda yıkıcı bir depremin olması kaçınılmaz bir gerçektir. Şehirleşme açısından Bursa‘nın şu anda deprem olgusuna hazır olmadığı görülmektedir. Bir deprem sonrası gereksinim duyulacak olan boş alanlar ve alternatif yolların bulunmamamsı nedeniyle deprem sırasında oluşabilecek hasarın boyutu daha da büyüyecektir. Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan risk haritası sadece zeminin taşıma gücü değerleri dikkate alınarak hazırlandığından ortamı değerlendirmede yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle arazinin jeolojik ve morfolojik durumu da göz önüne alınarak taşıma gücü değerleri ile bir bütün oluşturarak bu haritanın hazırlanmasında yarar görülmektedir. Ayrıca ova, diğer zeminlere göre yüksek oranda sıvılaşma ve zemin büyütmesi meydana getirdiğinden, depremde meydana gelecek hasar çok fazla olmaktadır. Bu nedenle Bursa ovasında yapılaşmadan kaçınılması gerekmektedir.

 

Özetle yeni yerleşim yerlerinin yapılaşmaya açılmasında göz önünde alınacak kriterlerin en önemlilerinden bir tanesi jeolojik-jeoteknik etütler olup, bu etütler bilimsel ölçütler ve standartlar kapsamında gerçekleştirilmelidir.

  

Değerli basın mensupları...

  

Depremin ülkemizde kaçınılmaz bir yaşam gerçeği olduğu bilinmektedir. Bu nedenle bireylerin yaşam mekanlarını teknik denetimden geçirerek sonuçlarını uygulamaları; Kent yöneticilerinin de kamu ve toplu yaşam alanlarında bu denetimlerin yapılmasını sağlayarak can ve mal güvenliğinin en üst konumda koruma altına alacakları bilimsel bir gerçektir.

 

Afet gerçeğinden hareketle, afet tehlike haritaları, mikro bölgeleme, jeolojik-jeoteknik etütlerin, her türlü planlamada temel girdi olması sağlanmalıdır. Ayrıca Büyükşehir Belediye Başkanlığı‘na bağlı AKOM‘un konu ile ilgili tüm kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarıyla ilişkisini güçlendirmesi; afet durumu planlarını tüm kente, her bireye duyurulur hale getirilmesi, can ve mal güvenliği acısından daha sağlıklı sonuçların ortaya çıkmasına yardımcı olacaktır.

 

Toplum ve yöneticilerimizin, yukarıda belirttiğimiz konularda duyarlılık göstermeleri dileğimizle saygılar sunarız.

                                  

 

 

                                                                                  TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI

                                                                                      GÜNEY MARMARA ŞUBE BAŞKANLIĞI

Okunma Sayısı: 3129
Fotoğraf Galerisi
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası