TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
“KENT JEOLOJİSİ: İZMİR KENT SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ KOLLUKYUMU”

BASINA VE KAMUOYUNA

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası başta Anayasanın 135inci maddesi olmak üzere 6235 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde faaliyet sürdüren kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşu olup bahse konu meri mevzuata dayalı olarak düzenlenen ve 02/08/2002 tarih ve 24834 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Ana Yönetmeliğinde düzenlenen hükümler çerçevesinde hem meslek ve üyelere hem de kamu yararına ilişkin amaçlar doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmektedir. Odamızın temel faaliyetlerinden biri de gerek ülke gerekse kent ölçeğinde yaşanılan sorunların tespiti ve çözüm yollarının geliştirilmesi süreçlerine jeoloji bilimi ve mühendisliği uygulamalarını ifade eden mesleki derinliğimiz oranında katkı vermektir.

Jeoloji Mühendisi, uzmanlık alanı olan jeoloji alanında bilimin ve mühendisliğin ışığında mesleki yetki ve sorumluluklarının en iyi ve doğru bir şekilde tatbik edebilecek mesleki derinliğe sahip kişidir. Mesleki derinlik ve deneyiminin tatbik ettiği alanlardan biri de kentsel alanlar ve kent yönetimleridir.

Kentler, yapılı, sosyoekonomik ve sosyokültürel çevrelerinin yanısıra jeolojik çevreyi de kapsayan karmaşık sistemlerdir. Günümüzde metropol ölçeğine kadar ulaşan kentler jeolojik çevre bilgisine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Kentsel alanın yeraltı ve yüzey jeolojik- jeoteknik-hidrojeolojik bilgileri, kentin afet güvenliği, halk sağlığı, ulaşım, atık yönetimi, enerji ve teknik alt yapı (tünel, su, elektrik dağıtım hatları vb.) gibi temel fonksiyonları için stratejik değerde önemli olup aynı zamanda yüksek ekonomik değerdedir.

Yaşam kalitesi yüksek, sağlıklı, güvenli ve doğayla bütünleşmiş kentlere ulaşmayı hedefleyen, sadece afetlere karşı değil hayatın tüm alanlarında aynı duyarlılığı esas alan “Dirençli Kent Belediyeciliği” vizyonuna ulaşmak için, jeoloji, hidrojeoloji, jeokimya, yapısal jeoloji, mühendislik jeolojisi, jeotermal ve diğer enerji kaynakları, tıbbi jeoloji, afet risk ve mikrobölgeleme (yerleşime uygunluk) verilerinin elde edilmiş, analizleri yapılarak modellenmiş olması gereklidir. Bunu KENT JEOLOJİSİ çalışmaları sağlar.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak 23-24 Ekim 2025 tarihleri arasında Konak Belediyesi Güzelyalı Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlediğimiz “KENT JEOLOJİSİ: İZMİR KENT SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ KOLLUKYUMU” etkinliğimizde kentimizin ilgili tüm paydaşlarına Jeoloji bilimi ve mühendisliği, diğer bir ifadeyle Kent Jeolojisi, penceremizden kente ve sorunlarına nasıl baktığımızı göstermek; birlikte çözüm önerili geliştirmeyi amaçladık.

Sağlıktan suya, körfez kirliliğinden depremlere kadar İzmir kentinin çok geniş bir yelpazeye yayılan konu ve sorunlarının tartışıldığı etkinliğimiz süresince 17 adet sunum gerçekleştirilmiş; sunumlar 300’den fazla katılımcı tarafından izlenmiş olup katılımcıların soruları ile konular daha somut ve ayrıntılı şekilde ele alınmıştır. Tüm katılımcıların Dirençli İzmir’e ulaşma hedefi doğrultusunda ortak bir iradeyi ifade ettikleri Kollukyumumuz İzmir’imizin hem ortak aklının hem dirençlilik konusunda ortak iradesinin somutlaştığı bir etkinliğe dönüşmüştür. Bu çerçevede;

 

Kentler, doğal, yapılı ve toplumsal çevrelerin kesişiminde var olan karmaşık sistemlerdir. Bu sistemlerin güvenli, sağlıklı ve sürdürülebilir biçimde gelişebilmesi, yeraltının jeolojik, hidrojeolojik ve jeoteknik özelliklerinin doğru anlaşılmasına ve kente ait mekansal planlama süreçleri ile kentsel yatırım ve politikalara entegre edilmesine bağlıdır. Jeoloji yalnızca kayalardan ibaret değildir; dayanıklılığın, sürdürülebilirliğin ve yaşamın bilgisidir. Küresel iklim değişikliği, artan su kıtlığı, yenilenebilir enerji gereksinimi ve doğal afetlerin sıklığındaki artış, jeoloji mühendisliği bilgisini bir tercih olmaktan çıkarıp yaşamsal bir zorunluluk haline getirmiştir.

Su yönetiminde havza bazlı, kapsayıcı ve teknoloji destekli bir dönüşüm planına ihtiyaç vardır. Kısa vadede pilot uygulamalarla somut tasarruf ve etki gösterilmesini; orta ve uzun vadede ise altyapı, politika ve finansman reformlarına başlanması gerekmektedir. Bilimsel yaklaşımla yürütülen sürdürülebilir bir su politikası, derinleşen su krizinde kaçınılmaz hale gelmiştir. Yerel düzeyde olumlu adımlar atılsa da merkezi ve yerel irade bu sorunu çözmekten bir hayli uzaktır. Suyu korumak amacıyla, bazı ülkelerde uygulanan su kullanım kısıtlamaları ve suyun arıtılmasının maliyetini düşürecek olan enerji dönüşümleri kritik öneme sahiptir. Körfez ve kıyı bölgelerinde bütünleşik bir ekosistem temelli yönetim planı hazırlanmalı, var olan planlar güncellenmelidir. Konuyla ilgili karar alma mekanizmalarında bilim insanlarının katılımı sağlanmalıdır. Arıtma sistemlerinin sadece teknik değil, biyolojik dengeyi gözeten şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

Yeni su depolama alanları ve barajların yapımı, yağmur suyu hasadı, gri su geri kazanım ve diğer yeşil altyapı sistemlerinin yaygınlaştırılması, akıllı su yönetimi sistemlerinin ve katılımcı anlayışının geliştirilmesi su krizinde önem arz etmektedir.

Kentimizin su yönetimi aynı zamanda tarihsel su kültürünün tüm yansımalarını bünyesinde barındırmalı, kadim su yapılarımız korunmalıdır.

İzmir, dik yamaç topoğrafyası, ayrışmış jeolojik birimler ve kontrolsüz harfiyat vb nedenlerden dolayı jeojenik ve antropojenik heyelan risklerinin yüksek olduğu bir kenttir. Kent genelinde gerek birincil gerekse deprem sonrası ikincil stabilite sorunları ile sık sık karşılaşılmaktadır.

 

Büyüyen kentimizde gerçekleştirilen metro, tünel vb. büyük altyapı ve ulaşım projeleri ile yüksek bina gibi üstyapı yatırımların afet güvenliğinin sağlanması önem kazanmıştır. Bu proje ve yatırımların sıvılaşma, oturma, kayma ve göçme gibi zemin risklerinden korunabilmesi için jeolojik ve jeoteknik araştırmalarına önem verilmesi; bu araştırmalardan elde edilen verilerin uygulama ve imalat süreçlerinde kullanılması gereklidir.  Kentimizdeki merkezi ve yerel yönetim yatırımlarında zemin verilerine dayalı planlama, uygulama ve denetim kültürünün yerleşmesi sağlanmalıdır.

Orman yangınları yalnızca ekolojik bir sorun değil, toplumsal-ekonomik kökenli bir kentleşme sorunudur. Yangınla mücadelede başarının anahtarı onu reddetmek değil, onunla birlikte yaşamayı öğrenmektir. Bu dönüşüm de bilgi, planlama disiplin ve toplum bilinciyle mümkün olacaktır.

8500 yılı aşkın, kesintisiz bir biçimde yerleşim alanı olan İzmir birçok yıkıcı tarihsel depremle karşılaşmıştır. Son yıllarda yürütülen jeolojik çalışmalar, İzmir’de birçok aktif fayın bulunduğunu ve bunların stres biriktirdiğini göstermektedir. İzmir il sınırları içindeki birçok fay deprem üretme potansiyeline sahiptir. İzmir’i depreme hazırlamak için öncelikle ve acil olarak, “Deprem Master Planı” yapılmalıdır. Bu Plan sadece teknik konulara değil aynı zamanda özelgereksinimli bireyler, kadın ve çoçuklar ile kent yoksullarının sorunlarına odaklanmalı; deprem risk yönetiminin teknik, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarını da içermelidir.  İzmir gibi içinden fay geçen illerin depreme hazırlanmasındaki, Teknik, hukuki, idari engellerin aşılması açısından, “fay yasası” çıkarılmalı ve buna göre bir kentsel planlama yapılmalıdır.

İzmir’in jeolojik-jeoteknik koşullarına uygun, bilimsel temelli bir imar anlayışının geliştirilmelidir. Rant baskısına boyun eğmeden, deprem riskine duyarlı planlama pratikleri uygulanmalıdır. 30 Ekim depreminin de acı bir şekilde hatırlattığı üzere, yapılaşmaya uygun olmayan alanlar yapı stoğu için ayrılmamalıdır. Fay hatları üzerinde ve zemin büyütmesi ve sıvılaşma potansiyeli açısından, uygun olmayan zemin koşullarında yapılaşmanın sonuçları bilinirken, aynı yanlışlarda ısrar etmenin sorumluluğu karar vericilerde olsa da sonuçları tüm kenti etkileyecektir. İzmir’i depreme dirençli hale getirebilmek için, Merkezi ve yerel yönetimlerin bu önlemleri acilen alması gerekmektedir.

İzmir’in sağlıklı ve dirençli hale getirilmesi için tıbbi jeolojik risklerin tespiti ve önlemlerin alınması gereklidir. Bu anlamda İZMİR İRAP kapsamında yürütülen “Jeomedikal Risk” eylemlerin hızla tamamlanarak elde edilecek verilerin mekansal planlama süreçlerine entegresi sağlanmalıdır. Öte yandan jeolojik çevrenin doğru okunması, jeolojik süreçlerin insan sağlığı üzerinde etkisi kentimizdeki yerel yönetimlerin gündemine acilen girmelidir. Kentsel dönüşüm sırasında ya da afet sonrası yıkımlarda, asbestli ve ağır metal içeren toz maruziyeti halk sağlığı riski oluşturmaktadır. Yıkım yönetmeliği kapsamında jeoloji mühendisleri de sürece dahil edilerek denetimler yapılmalıdır. Kentsel jeokimya haritaları ve tıbbi jeoloji bilgi sistemleri oluşturulmalıdır.

İzmir’in katı atık yönetimi stratejisi tek merkezli değil, bölgesel planlama esasına göre yeniden ele alınmalıdır. Düzenli depolama tesislerinin seçiminde, yalnız Teknik değil, toplumsal Kabul analizleri de dikkate alınmalıdır. İzmir’in, Kuzey, Orta ve Güney Bölgelerinde, düzenli depolama alanı önerisi Teknik olarak değerlendirilmelidir. Kentin deprem riski ve su yönetimi esaslarını dikkate alan, toplumsal katılımlı bir katı atık yönetimi sağlanmalıdır.

İzmir jeolojik açıdan riskleri barındırdığı jeolojik zenginliklere de ev sahipliği yapmaktadır. Balçovada’ki jeotermal konut ısıtma sistemi, İzmir halkının ucuz ve temiz ısınmasını sağlarken, jeotermalin doğru yönetilmesinin ve kamu yararına kullanılmasının mümkün olduğunu kanıtlamaktadır. Konut ısıtma, seracılık, termal turizm ve elektrik üretimine kadar geniş bir alanı kapsayan jeotermal, daha da geliştirilebilir. Çevresel önlemlerin alınması ve halkın projelere katılımının sağlanması jeotermali İzmir’de geliştirecektir. Bunun için de merkezi ve yerel yönetimlerin standartları ve denetimleri geliştirmesi gerekmektedir. Jeotermal enerji İzmir’in sürdürülebilir, iklim değişikliğine dirençli bir kent haline gelmesi açısından önemli bir fırsattır. İklim nötr şehir hedefi doğrultusunda, jeotermal kaynakların sürdürülebilir yönetimi, karbon emisyonlarını azaltmanın yanı sıra kentin ısıtma-soğutma ve tarımsal üretim süreçlerine önemli katkı sunacaktır.

Kentimizi saran jeolojik çevrenin başta deprem olmak üzere riskleri ile jeotermal gibi fırsat ve potansiyellerinin bir bütün halinde incelenmesi ve elde edilecek verilerin kentimizin afet, su, sağlık, çevre ve enerji yönetim sistemlerindeki karar süreçlerine yansıtılması gereklidir. Bu bağlamda Deprem Master Planı çalışmalarının “Bütünleşik Afet Master ve Eylem Planı” olarak kurgulanması, heyelan, kaya düşmesi, taşkın, tıbbi jeoloji risklerini bütüncül olarak kapsaması ve afetlerin yıkıcı sosyal, ekonomik ve psikolojik etkileriyle mücadeleyi esas alması uygun olacaktır. Bu bakış açısı aynı zamanda kentimizdeki kentsel dönüşümün de temel dinamiği olarak kabul edilmelidir.

Başta Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı olmak üzere yerel karar verici kurumlar ve ilgili yöneticilerin kentsel jeolojinin kendilerinin en önemli destek ve yardımcısı olduğunu görmesi gerekir. Ülkenin ve İzmir’in geleceğini demokratik, katılımcı ve ekolojik bir temelde kurmanın yolu ranta değil kamu yararına, halkın ihtiyaçlarına ve bilime odaklanmış bir bakış açısından geçer ve bu yolun en temel yapı taşını jeoloji mühendisliğinin kadim bilgisi oluşturur.

İlk adımını 23-24 Ekim 2025 tarihlerinde attığımız “KENT JEOLOJİSİ: İZMİR KENT SORUNLARI VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ KOLLUKYUMU” etkinliğimizi önümüzdeki yıllarda dahada etkin bir şekilde devam ettirme ve görüşlerimizi hem kamuoyu hem de kentin yöneticileri ile paylaşmak arzusundayız. Bu yılki etkinliğimizde kentimizin yerel yöneticilerinin yeterli katılımı gerçekleştirmediklerini üzülerek müşade ettik. Umarız önümüzdeki yıllarda bu duyarsızlık kırılır ve İzmir’in sorunları ve çözümleri üzerine karşılıklı görüşme ve fikir alışverişi imkanına kavuşuruz…

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İzmir Şubesi

Yönetim Kurulu

 

 

 

Okunma Sayısı: 2
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası