TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
22 MART DÜNYA SU GÜNÜ'NDE YAPILAN BASIN AÇIKLAMASI

ŞUBE BAŞKANI ÖZER TUNÇTÜRK VE YERALTI SULARI KOMİSYON BAŞKANI YRD.DOÇ DR.ALİ GÖKGÖZ TARAFINDAN 22 MART DÜNYA SU GÜNÜ İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASI YAPMIŞTIR.

22 MART DÜNYA SU GÜNÜ

 

DEĞERLİ BASIN MENSUPLARI:

            Jeoloji Mühendisliği Mesleğinin uğraşı alanlarından birisi olan SU, insanlığın en önemli yaşamsal gereksinimidir. Su konusunu bir basın toplantısında anlatmak mümkün değildir. Ancak 22 MART DÜNYA SU GÜNÜ‘ne kayıtsız kalmak mesleki ve toplumsal açıdan çok büyük haksızlık olacaktır.

Dünya Su Günü‘nün bu yılki konusu "su kıtlığı ile mücadele"dir. Su kıtlığı ile mücadele mevcut kaynaklarımızın çok iyi korunması ve su kullanımında israfa kaçılmaması ile mümkündür. Birinci öncelik yüzey ve yeraltısuyu kaynaklarımızın korunmasıdır.

            Tatlı sular, her ülkenin en önemli serveti olup, bu servetten kamu yararı anlayışıyla en iyi şekilde yararlanmak ve gelecek nesillere taşımak, bu serveti kullanan her kişi, kurum ve devletin borcudur.

            Dünyadaki SU sorunları ile ilgili olarak 2000 yılı "Stockholm SU Sempozyum"unda yapılan değerlendirmelerde, halen 26 Ülkede 350 milyon kişinin susuzluk çektiği, 1.2 milyar insanın ise yeterli su kaynağına sahip olmadığı ve her yıl çoğunluğu çocuk 5 milyon kişinin su yetersizliğinden ve kirli sulardan kaptığı hastalık sonucu yaşamını yitirdiği belirtilmiştir. Yine bu etkinlikte 2025 yılında dünya nüfusunun 8.5 milyar kişiye ulaşacağı susuzluk sorunu yaşayacak ülke sayısının 52‘ ye, nüfusunda 3 milyar kişiyi bulacağı ortaya konmuştur. Başta Ortadoğu olmak üzere dünya coğrafyasındaki savaşların, soykırım ve göçlerin temelinde dünya enerji kaynaklarına sahip olma isteği yatmakla beraber gelecekte savaşların "SU" üzerine kurulacağı kesindir.

            Yerkürenin ¾ ‘ü su ile kaplı olmasına rağmen tatlı su miktarı ancak % 2.5- 3 kadardır. Yararlanılabilecek tatlı suların yaklaşık %77 sinden fazlasının buzullarda olduğu dikkate alındığında geriye kalan %23‘lük yüzey ve yer altı sularının ancak %1‘inden faydalanma imkanı mevcuttur.

            Bilindiği üzere,22 Mart 2006 tarihinde, Dünya Su Konseyi‘nin her üç yılda bir yaptığı Dünya Su Forumu‘nun dördüncüsü Meksika‘da yapıldı. Beşincisinin ise 2009 yılında Türkiye‘de yapılması kararlaştırılmış bulunuyor.

            Ülkemizde bugünkü su tüketimine bir bakacak olursak yıllık tüketilebilecek su miktarı yer altı suları ile birlikte, yaklaşık 110 Milyar m3 kabul edilebilir. Nüfusumuzu 70 milyon alırsak kişi başına yaklaşık yılda, 1 500 m3 su düşmektedir. Nüfusumuz artığına göre önümüzdeki yıllarda bu rakamın daha da küçüleceğini kabul etmek durumundayız. Su zengini ülkelerde  kişi başına düşen yıllık su miktarı Kanada‘da 94 Bin m3 / yıl, Yeni Zelanda‘da 86 000 m3/yıl  buna karşın su fakiri ülkelerden Kuveyt de 10 m3/yıl , Arap Emirliklerinde 58 m3/yıl gibi çok düşük değerler görülmektedir

UNESCO nun hazırladığı Dünya Su Gelişme Raporunda tatlı su kaynakları değerlendirilmesinde Türkiye Dünya‘da 45 sırada yer almaktadır.

En kısa zamanda etkin önlemler alınmadığı taktirde, 21 yy da bir çok yer altı suyu akiferlerimizden ve bazı nehir sularımızdan faydalanma olanağı tamamen kaybolacak veya çok pahalı arıtma projelerinin devreye sokulması zorunlu olacaktır. Bu bağlamda:

•-         Yüzey (akarsu, göl) ve yeraltısularını kirletecek her türlü kirletici faktörün ortamdan uzaklaştırılması gerekmektedir. Bu faktörler sularını göl ve akarsulara boşaltan organize sanayi bölgeleri, jeotermal enerji kullanan işletmelerin atık suları, evsel, hayvansal ve tarımsal atıklar ile fosseptik, akaryakıt tankları ve iyi etüd edilmeyen çöp dökme alanlarından olan sızmalar olarak sayılabilir. (Örneğin Denizli, Aydın yöresinde ki Jeotermal Sondaj kuyularının Borlu suları Büyük Menderese karışmaktadır. Bor yönünden kirlenen Menderes nehri ülkemizin en verimli sulamalarından olan  Nazilli,Aydın ve Söke sulamalarının tek su kaynağıdır ve borlu sularla sulanan araziler yakın bir gelecekte verimsiz bir araziye dönüşecektir.)  Bu atıklar su kaynaklarını kullanılmaz hale getirdiği gibi özellikle yüzey sularındaki ekolojik dengeyi bozarak, diğer canlıların yaşama haklarını da ellerinden almamıza neden olmaktadır. Bu sorun sanayinin her kesimindeki işletmelere ait arıtma tesislerinin göstermelik olmaktan çıkması, ÇED raporlarının layıkıyla hazırlanması, her jeotermal kullanım için reenjeksiyon kuyularının açılması, belediyelerin su şebekelerindeki kayıpların önlenmesiyle iyileştirilebilir. Unutmamak gerekir ki bir suyu kirletmek çok kolaydır ama tekrar temizlenmesini sağlamak uzun yıllar gerektirir.

•-         Diğer önemli bir nokta yeraltısularında beslenme-kullanım dengesinin çok iyi kurulması gerekir. Yeraltısularını besleyen kaynak yağış sularıdır. Beslenme her yıl farklılık arz etmekle birlikte uzun yıllar ortalamasında durağandır. Ancak son yıllarda gözlenen kuraklık, geleceğe dönük senaryoları oluştururken dikkate alınması gereken bir olgudur ( Tuz gölü,  son 35 yılda yarı yarıya küçülmüştür, Göller bölgesinde Eber Gölü (Afyon) ve Akşehir gölü (Konya) ve geçmiş yıllarda 100 den fazla kuş türünü barındıran  Eşmekaya sazlığı (Aksaray) bugün kuruma noktasına gelmiştir.). Bu nedenle öncelikle her su havzası için yağış ve yeraltına süzülen su miktarlarının iyi belirlenmesi ve bu çalışmaların süreklilik arz etmesi gerekir. Bu çalışmanın sonucunda yeraltından çekilebilecek maksimum su miktarları belirlenerek bir sondaj planlaması yapılabilir. Ancak arzulanan sonuçlara ulaşılabilmesi için içme, tarımsal ve bahçe sulaması için açılan bireysel kaçak sondajların tümünün kapatılması gerekir. Başka bir konu maliyeti ne olursa olsun şehir şebekelerinin gerekiyorsa yenilenmesi ve su kaçaklarının önlenmesidir.

•-         Denizli açısından bakıldığında genelde Büyük Menderes Havzası‘nda görülen kirliliğin şehrimizde de gözlendiği bir gerçektir. Özellikle Çürüksu Çayı‘ndaki kirlilik, Kızıldere jeotermal sahasından Büyük Menderes‘e verilen jeotermal akışkan, aşırı sayıdaki kaçak sondajlar Denizli için en önemli sorunlardır. Kaçak sondajlar özellikle Denizli merkezi ve civarında yoğunlaşmıştır. Son 10-15 yılda Denizli‘deki yeraltısuyu seviyelerinin 7-8 m düştüğü göz önüne alınırsa bu düşüme iklim koşulları yanı sıra ruhsatlı kuyular da dahil kaçak sondajlarla aşırı su çekiminin neden olduğu açıktır. Denizli merkezdeki hayır amaçlı artezyen kuyulardan yılda 2*106 m3 yeraltısuyu boşalmaktadır. Dünyada çok benzeri olduğu üzere çok kuyu açmak, daha çok yeraltısuyu elde etmek demek değildir. Tersine bir bölgede az kuyu ile çekilen su, çok sayıdaki kuyu ile çekilenden fazla olabilir. O nedenle ruhsatsız kuyuların sıkı bir şekilde kontrol edilmesi ve kapatılması gerekir (Bugün Denizli Merkezde 250-300 civarında ruhsatsız kuyu mevcuttur.). Ayrıca firmalar tarafından açılan ruhsatlı sondajlara ait her türlü bilginin (kuyu logu, litoloji logu, pompa testleri vbg) ayrıntılı şekilde raporlaştırılması, bölgenin hidrojeolojik özellikleri açısından bir veri teşkil edeceğinden çok önemlidir. Bu nedenle içme suyu kuyularını arama ruhsatından pompa testlerine kadar izleyen jeoloji mühendislerinin konuya hassasiyet göstermeleri gerekmektedir. Önerimiz;gelecek nesillerin sağlıklı ve ekonomik içme ve kullanma suyuna sahip olabilmesi için kısa zamanda etkin önlemler alınmasıdır. Yeraltı ve  Yerüstü tüm su kaynaklarımızı kapsayan ve suyun Devletin hüküm ve tasarrufu altında Kamu yararına bir kaynak olduğu esasına dayanan yeni bir ‘ Su Yasasına ‘ ihtiyaç vardır. Devletin su politikalarında kirliliği önlemek üzere gerekli cesur adımları atması ve su kullanımı ile ilgili her türlü uyarıyı dikkate alan bilinçli kişi sayısının geniş halk kitlelerine ulaşmasıyla mümkündür.     

Saygılarımızla

 

Okunma Sayısı: 3135
Fotoğraf Galerisi
En Çok Okunanlar
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası