TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
DEPREM VE DOĞA KAYNAKLI DİĞER AFETLERDE CAN VE MAL KAYBI BU ÜLKENİN KADERİ OLMAKTAN ACİLEN ÇIKARILMALIDIR

BASINA VE KAMUOYUNA
Bilindiği üzere ülkemiz dünyanın en aktif dağ oluşum kuşağı olan ALP-HİMALAYA orojenik sistemi üzerinde bulunmaktadır. Bu durum, tarih boyunca ülkemizin bulunduğu coğrafyayı şekillendirmiş ve buna paralel olarak Anadolu toprakları içerisinde üç farklı ana diri fay sistemi gelişmiştir. Bu diri fay sistemleri üzerinde gerek tarihsel gerek aletsel dönemde yıkıcı depremler meydana gelmiş ve gelmeye de devam etmektedir.
Deprem bir doğa olayıdır. Depremin afete dönüşmesi ise ancak insan varlığı ile mümkün olabilmektedir. Dünyanın bilinçli ülkelerinde, depremin engellenemeyeceği ancak, depremle yaşamanın mümkün olduğu gerçeğinden hareketle bilimin ışığında önlemler alınmaya, mal ve can kayıplarını en aza indirmeye dönük çalışmalar tüm hızı ile devam etmektedir.
Güncel bilimsel gelişmeler 7 ve üzerinde büyük depremlere dayanacak bina tasarımlarını olanaklı kılarken ,ülkemizde bu büyüklüğün çok daha altında gerçekleşen depremlerde mal ve can kayıplarının devam etmesi düşündürücüdür.
1999 Marmara depremi sonrası gelişen süreç, gerek yapının kendisinde, gerekse yapı-yer etkileşiminde geçmişten bugüne kadar yapılan yanlışların giderilmesi için dinamik bir döneme evrilse de, hemen her yıl, ülkenin değişik bölgelerinde gerçekleşen yeni depremlerde meydana gelen kayıplar, önümüzde hala alınması gereken uzun bir yol olduğunu göstermektedir; kaybedecek zaman yoktur.
Bilim insanları, Marmara denizinde meydana gelecek olası depremin ayak seslerininin artık duyulduğunu hemen her gün, gerek yazılı gerekse görsel medyada dile getirmektedir. Ne yazık ki, onbeş milyonu aşan İstanbul için vahim sonuçlara açık bu olası doğa kaynaklı afet için kullanılması gereken kamusal kaynaklar tüm uyarılara rağmen kentsel yenileme yerine, bu büyük metropol için başka vahim sonuçlar doğuracak çok başka “mega projelere” harcanmaktadır.
Diğer yandan,30 Ekim 2020 tarihinde Sisam açıklarında meydana gelen 6.6 (AFAD) büyüklüğündeki depremin, 70 km. uzakta, Bayraklı baseninde 8 şiddetinde yıkıma neden olması, yerleşim yeri seçiminin hatalarını çok acı deneyimler ile bir kez daha gözler önüne sermiştir. Hal böyleyken, aynı bölgede hem de emsal artışı verilerek yeni yerleşim alanlarının yaratılması son derece vahimdir. Unutulmamalıdır ki, Bayraklı’da yıkıma neden olan depremin nedeni, İzmir’in kent sınırları içerisinden geçen diri faylardan herhangi biri değildir.
Ülkemizde en son 2012 yılında güncellenen “Türkiye Diri fay Haritası” verilerine göre, deprem üretme potansiyeli taşıyan 485 adet diri fay olduğu belirlenmiştir. 24 kentimiz ve yüzlerce yerleşim merkezi bu fayların üzerinde veya yakınındadır.
Yerleşim merkezlerinin bir çoğu, tarım alanlarına doğru genişlemesini sürdürürken öncelikli yerleşim alanlarının belirlenmesi amacı ile yapılması gereken İmar planına esas jeolojik jeoteknik etütler ve mikrobölgeleme çalışmaları henüz tamamlanmamış ve/veya güncellenmemiştir.
Ülkemizde yapı güvenliği zemin ve temel etüt hizmetleri bakımından denetim dışıdır. Her ilin veya ilçenin kendi inisiyatifi ile geliştirdiği denetim mekanizmaları, bir süre sonra yasal altyapının olmaması nedeni ile çözülmekte, özellikle arazi çalışmaları denetim dışı kalmaktadır. Yapı denetim şirketleri içinde jeoloji mühendisliği meslek disiplininin kadrolu olarak yer almaması, denetim sisteminde büyük bir boşluk oluşturmaktadır.
Tüm bunlar ortadayken, Jeoloji mühendisleri olarak diyoruz ki;
-Deprem ve doğa kaynaklı diğer afetlerde can ve mal kaybı bu ülkenin kaderi olmaktan acilen çıkarılmalıdır,
-Ülke kaynakları, vakit kaybetmeden kentsel dönüşüm ve yenileme çalışmalarına aktarılmalıdır,
-Birçok ilimizin ve irili ufaklı yerleşim merkezinin üzerinde bulunduğu diri faylar, konusunda uzman jeoloji mühendisleri tarafından “paleosismoloji” çalışmaları ile araştırılmalı, imar planlarına işlenmeli ve “fay yasası” acilen çıkarılmalıdır.
-Tarım arazileri, sulak alanlar ve ovalar zorunlu haller dışında imar planları dışına alınarak nitelikleri korunmalı, öncelikli yerleşim alanları için “İmar Planına Esas Jeolojik-Jeoteknik Etütler” ve “Mikro Bölgeleme Etütleri” tamamlanmalı, var olanlar güncellenmelidir.
-Zemin ve temel etütlerinin denetimi için gerekli yasal altyapı tamamlanarak, jeoloji mühendislerinin “Yapı Denetim Sistemi” içerisinde kadrolu olarak yer alması sağlanmalıdır. Jeoloji Mühendisleri, sınırları yasalar ile çizilmiş “Yapı Denetim Sistemi”nin içinde yer almadığı sürece, Yapı güvenliği denetim dışı olmaya devam edecetir.
BASINA VE KAMUOYUNA SAYGI İLE DUYURULUR.
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI İZMİR ŞUBESİ
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI AYDIN İL TEMSİLCİLİĞİ
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI MANİSA İL TEMSİLCİLİĞİ
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI MUĞLA İL TEMSİLCİLİĞİ
TMMOB JEOLOJİ MÜHENDİSLERİ ODASI MİLAS İLÇE TEMSİLCİLİĞİ

Okunma Sayısı: 3138
En Çok Okunanlar
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası