TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
BASIN AÇIKLAMASI - İstanbul Üniversitesi - Cerrahpaşa` nın Deprem Nedeniyle Tahliye Kararına İlişkin Şube Görüşümüz
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak uyarıyoruz!!!!

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’nın deprem nedeniyle tahliye kararına ilişkin şube görüşümüz ekte bilgilerinize sunulmuştur. 

BASIN AÇIKLAMASI

İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’nın Deprem Nedeniyle Tahliye Kararına İlişkin Şube Görüşümüz

Ülkemizde deprem, sel, taşkın, heyelan ve kaya düşmesi gibi doğa olayları insan eliyle hala afete dönüşmeye devam ediyor. 26.09.2019 tarihinde Marmara Denizi’nin Silivri açıklarında Mw=5.8 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiş, yer kabuğunun 6.99 km altında gerçekleşen deprem sonrasında, en büyüğü 4.1 büyüklüğünde 188 artçı deprem gerçekleşmiştir.

İstanbul’un yanı sıra Marmara Bölgesi genelinde hissedilen depremde ilk belirlemelerde 34 vatandaşımızın yaralanması, 473 binada hasarlar oluşması, afet gerçeğinin ülkemizde yeterince anlaşılmadığını, gerekli önlemlerin hala yeterince hayata geçirilemediği gerçeğini acı bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bu depremde yaşananlar İstanbul’un depreme ve deprem sonrasına ne kadar hazırlıksız olduğunu bir kez daha göstermiştir. Silivri açıklarında meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki depremden etkilenen İstanbul Üniversitesi–Cerrahpaşa’ ya bağlı bazı fakülte ve yüksekokullarda 22 Ekim`e kadar tatil kararı alındı.


İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektörlügü tarafından bugün yapılan basın açıklamasında “28 Eylül 2019 tarihinde meydana gelen ve İstanbul ile çevre illerde hissedilen deprem ardından İstanbul Valiliği tarafından 1 Ekim 2019 tarihinde yapılan ve 2019-62 sayılı basın açıklaması ile üniversiteye bağlı Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Acil Birimi, Radyoloji Enstitüsü,(Haseki), Mikrobiyoloji Laboratuvarı, Sağlık Bilimleri Fakültesi (Bakırköy) binaları ve Veteriner Fakültesi (Avcılar) binalarının `Az hasarlı` olduğuna dair raporun kamuoyu ile paylaşıldığı” açıklandı. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Rektörlüğü`nün isteği üzerine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nca görevlendirilen teknik ekipler tarafından yapılan ön tespitler ile ortaya çıkan bu durum doğrultusunda rektörlük olarak alınan kararlar:

‘’Cerrahpaşa yerleşkemizde yer alan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları biriminin (Çocuk Acil ve Çocuk klinikleri) sağlık hizmetleri yeni binaya taşınıncaya kadar durdurulmuş olup, mevcut hastaların diğer birimlere/hastanelere nakline,
Cerrahpaşa Yerleşkemizde yer alan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Hastalıkları Birimi binası ile bütünleşik olan kadın hastalıkları ve doğum biriminin dekanlıkça daha önceden planlanan yerine taşınmasına, Haseki Yerleşkemiz de yer alan Kardiyoloji Enstitüsü`nün kullanımda olan Mikrobiyoloji Laboratuvar binalarının tahliye edilmelerine,
Bakırköy Yerleşkemiz de yer alan Sağlık Bilimleri Fakültesi`nde eğitim ve öğretim faaliyetlerine 2-22 Ekim 2019 tarihleri arasında ara verilmesine ve bu süre zarfında Bakırköy Yerleşkesi`ndeki fakülte binasının tahliye edilerek yeni binasının inşa edilinceye kadar Büyükçekmece Yerleşkesi`ne taşınmasına, Avcılar Yerleşkemizde yer alan Veterinerlik Meslek Yüksekokulu`nda eğitim ve öğretim faaliyetlerine 2-22 Ekim 2019 tarihleri arasında ara verilmesine, Avcılar Yerleşkemizde yer alan Veteriner Fakültesi`nde eğitim ve öğretim faaliyetlerine 2-22 Ekim tarihleri arasında ara verilmesine ve bu süre zarfında Avcılar Yerleşkemizdeki Veteriner Fakültesi`nin yeni binaları inşa edilinceye kadar Büyükçekmece Yerleşkemize taşınmasına, Avcılar Yerleşkemizde Veteriner Fakültesi`ne bağlı olarak çalışan Hayvan Hastanesi faaliyetlerinin geçici bir süre için durdurulmasına karar verilmiştir.’’
denildi.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak defalarca afetlere karşı “dirençli ve sürdürülebilir” kentler yaratmak yerine, kentsel imar rantını yönetmeye yönelmiş kentsel dönüşüm politikalarının İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’ da yaşanan süreçte olduğu gibi vahim sonuçlara gebe olacağını ifade etmiştik. 

İstanbul İli ve yakın dolayı jeolojik olarak, Erken Paleozoyik’ten günümüze değin süren geniş zaman aralığında, litolojik olarak birbirinden oldukça farklı sedimanter, metamorfik ve magmatik kaya birimlerinden oluşan bir arazi üzerine yerleşmiştir. Her ne kadar kaya birimlerinin olduğu alanlar sağlam kabul edilse de, üst kısımlarındaki alterasyon (kimyasal bozunma) ve ayrışmalar (fiziksel dağılma) bu birimlerin dayanımlarını oldukça düşürmekte ve kayaçların ilksel özelliğini kaybetmelerine sebep olmaktadır. Örneğin Sütlüce’de 24 Temmuz 2018 tarihinde çöken bina jeolojik çalışmalarda “Trakya Formasyonu” olarak adlandırılan ve genellikle kumtaşı ile kil taşlarından oluşan kaya birimlerinden oluşuyor olsa dahi, derinlerde çok sağlam ve dayanıklı olan bu kayaçlar yüzeye yakın kesimlerde, kimyasal bozulmayla ayrışmış; çok çatlaklı yapısıyla fiziksel olarak parçalanmıştır. Bu yüzden yüzeye yakın yerlerde killeşmiş toprağımsı bir kesim bulunmaktadır. Bu çürümüş kısım suya karşı duyarlıdır, çabuk bozulabilir. Bu ayrışmış, bozulmuş kısım üzerinde ise doğal yamaç molozu ile dolgu malzemesi bulunmaktadır. Tüm bu jeolojik malzeme kaymayı etkilemiş, inşaat kazı alanındaki istinat duvarının çökmesi sonucu toprak kayması meydana gelmiş ve bu alandaki 4 katlı bir bina kaymanın hemen ardından kısa bir süre sonra çökmüştür.

Sedimanter kaya birimlerinin en yaygın olduğu alan İstanbul İlinin Avrupa yakasıdır. Özellikle ilin güneyinde görülen Çekmece ve Danişmen Formasyonları genç oluşuklar olup deprem dalgalarını büyütme eğilimdedir. Özellikle Çekmece Formasyonunun üyesi olan Güngören killeri bu bölgelerde depreme en dayanıksız birim olarak karşımıza çıkmaktadır. 1999 yılındaki büyük Marmara depreminde İstanbul ili sınırları içerisindeki hasarlı yapıların çoğunun bu Güngören killeri üzerine kurulu yapılarda görülmesi, bu birimin hassasiyeti konusunda üzerinde durulmasını zarüri kılmaktadır. Yine birçok alanda görülen kontrolsüz dolgu sahaları ve alüvyonal birikintiler ve dere yataklarına yerleşmiş yapı stokları da bu bölgedeki sorunlu alanların başında gelmektedir. Özellikle batı kesiminin yerleşim alanlarında en önemli mühendislik sorunu kıyı dolgu alanları, kıyı ve vadi yamaçlarında kolayca ortaya çıkabilen heyelanlanmalardır. Buralarda yer alan jeolojik ortam önce aktarılmış, örselenmiş ve karılmış (heterojen) zeminlerden oluşmaktadır. Çoğu durumda doğal koşullarda duraylı duran bu yamaçlar, yanlış uygulamalar ve deprem sırasındaki devrevi (tekrarlı) yükler altında kolayca yeniden heyelanlanabilmektedir.

Bütün bu gerçeklerin ışığında, başta deprem olmak üzere doğa olaylarının afete dönüşmemesi için oluşabilecek olumsuz tablonun engellenmesi adına yapılması gerekenlerin en başında, afet zararlarını azaltıcı ve önleyici yasal düzenlemelerin bilimsel, teknik normlara ve uluslararası standartlara uygun olarak yapılması gelmektedir. Başta zemin etütleri olmak üzere, uygulanacak tüm mühendislik hizmetlerinin yetkin mühendislerce titizlikle hazırlanması gerekmektedir.

Ancak geçtiğimiz yıl çıkarılan imar affı düzenlemesi, bu yıl Ocak ayında yürürlüğe giren Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’nin uygulamasında yaşanılan eksiklikler, yine son aylarda birbiri ardı sıra, akla ve mantığa uymayan yönetmeliklerin çıkarılmış olması zarar azaltma ve önleme anlayışının terk edilmiş olduğunu bir kez daha göstermiştir.

  • 2012 yılında yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun ile sözde deprem zararlarını azaltmaya çare olarak sunulan kentsel dönüşüm projeleri (!) asıl olarak rantsal dönüşüme hizmet etmiş, riskli alanlar ve yapılar için sonuç alıcı uygulamalar gerçekleştirilmeyerek, hatta imara esas jeolojik-jeoteknik etütler sonucunda uygun olmayan alan olarak ilan edilmiş bölgeler kentsel dönüşüm adı altında yapılaşmaya açılarak daha da tehlikeli hale getirilmiştir. İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa örneğinde olduğu gibi, kentsel dönüşüm alanları olması gerekenden çok uzakta, artık dönüşemez hale gelen kimliksiz ve güvenliksiz yapı stoklarına dönüşmüş ve dönüşmektedir.
  • Geçtiğimiz günlerde Karayolları Genel Müdürlüğü’ne, uzmanlık ve görev alanı içinde olmamasına rağmen; Boru Hattı Sistemleri, Elektrik İletim Sistemleri ve İletişim Tesisleri, Hava Meydanı Yapıları Deprem Yönetmeliği, Demiryolu Köprü ve Viyadükleri, Tünelleri ve Diğer Zemin Yapıları, Kıyı ve Liman Yapıları Deprem Yönetmeliklerinin hazırlanması görevi verildiği;  farklı konulardaki bu deprem yönetmeliklerinin de, bir firmaya ihale edilmek suretiyle yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Ancak Karayolları Genel Müdürlüğü’nün görev, sorumluluk ve uzmanlık alanı ile yakından veya uzaktan ilgisi olmayan, 2011 yılında yayınlanan UDSEP 2023 (Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı) strateji planına göre sorumlulukları da başka kurumlara verilmiş olan konularda da deprem yönetmelikleri hazırlatılmasının mantığını da, hangi amaca hizmet ettiğini de anlamak mümkün değildir.
  • Yine, TBMM’de yasalaşan “Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile AFAD Başkanlığı’nın görevleri arasında bulunan önemli iş ve işlemlerin bir kez daha bu kurumun elinden alınarak başka kuruma devredildiği görülmektedir.
  • İçişleri bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından hazırlanan ve 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği ile Türkiye Deprem Tehlike Haritası ülkemizdeki yerleşimlerin deprem güvenliğinin sağlanması açısından hayati işlevlere sahip olup, teknik içerikleri de kritik önemdedir. Ancak, söz konusu yönetmeliğin; ülkenin jeolojik gerçekliğine uygun hazırlanmadığı, imar planına esas jeolojik ve jeoteknik etüt raporlarını yönlendirici kabul edilmediği, güvenli yapılaşma süreçlerinde yer alması gereken jeoloji mühendisliği hizmetlerinin dışlandığı görülmektedir.

Gerek ülkemizde gerekse dünyada deprem etkisi altında mevcut binaların hasar görebilirliği; taşıyıcı sistem yapısının yetersizliği veya düzensizliği, yapıda kullanılan malzemenin niteliği ve yapının oturduğu zeminlerin jeoteknik özellikleri ile diri fay parametreleri gibi dört temel nedenden kaynaklandığı bilinmektedir.

Yapı üretim sürecinin güvenli yapılaşmayı yaratabilmesinin önkoşulu, bu sürece katılan meslek disiplinlerinin ortak bir amaç için sürece etkin katılımının sağlanması ile mümkündür.

  • Güvenli yapı üretimi, farklı meslek disiplinlerinin hazırladığı “etüt ve projelerin” (jeolojik-jeoteknik/zemin ve temel etüdü),  mimari, statik, elektrik, makine, harita, peyzaj projeleri bir bütünüdür. İlgili meslek disiplinlerinin kendi mesleki uzmanlıklarını sürece katmasını ve koordineli bir çalışma yürütmelerini gerektirmektedir. Tüm bu gerçeklere rağmen, yapı üretim ve denetim sürecindeki etüt ve proje kontrolünün her bir meslek disiplini tarafından ayrı ayrı üstlenilmesi gerekirken; gerek Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği, gerekse Planlı Alanlar Tip imar Yönetmeliği ile farklı mimarlık ve mühendislik disiplinlerinin katkıları ile hazırlanan etüt ve projelendirme süreçlerinin gözetim ve kontrollük hizmetlerinin sadece tek bir meslek disiplinine bırakıldığı görülmektedir. Bilime ve mühendislik hizmetlerinin gereklerine aykırı olacak bu durum, depreme karşı güvenli yapılaşma sürecini aksatacak sonuçlar yaratacaktır.
  • Yine; yanlış, eksikli ve amaca hizmet etmeyen yasal düzenlemeler, merkezi ve yerel yönetimlerin ranta dayalı imar ve kentleşme politikaları gibi bütün bu olumsuz gelişmeler ortadayken getirilen “imar affı”ile; kıyı alanları, tarım arazileri, meralar, orman alanları, dere yatakları, heyelanlı sahalar, içme suyu havzaları ile tarihi, doğal, arkeolojik sit alanları üzerine inşa edilen kaçak ve mevzuata uygun olmayan bina ve tesisler ile ayrıcalıklı imar hakları verilerek her biri bir “kent ve çevre suçu” niteliğinde yükselen yapılar yasallaştırılmıştır.
  • 1999 yılındaki büyük Marmara depremi sonrasında yaşanan toplanma alanı sorunlarının yeniden yaşanmaması için, 2000 yılının başlarında Bayındırlık İl Müdürlüğüne(Mülga) bağlı Jeoloji ve Jeofizik Mühendislerince yaklaşık 2 yıl süren bir çalışma başlatılarak, tüm İstanbul karış karış taranmış ve deprem sonrası toplanma alanları çok detaylı olarak haritalanmıştır. Bu çalışma yalnızca haritalama ile sınırlı kalmayıp o toplanma alanlarının en yakın hastane, itfaiye v.b alanlara uzaklıkları dahi bu çalışma kapsamında detaylandırılarak bir rapor haline getirilmiştir. Ancak ne yazıkki geçen sürede çok titizlikle hazırlanmış olan bu çalışma rafta kalmış, belirlenmiş olan toplanma alanlarının bir çoğu imara açılmış, vatandaş sokak aralarındaki daracık toplanma alanlarına mahkûm edilmiştir. Acil büyük çaplı toplanma alanı olarak tanımlanan 470 adet donanımlı toplanma alanından bugün sadece 77`si kalmış; insan hayatı yapılaşma ve ranta tercih edilmiştir.
  • İstanbul kıyılarında artan dolgu alanı sahalarının ve bu dolgu sahalarının da toplanma alanı alternatifi olarak sunulması, oluşması muhtemel vahim tablonun fitilini ateşlemektedir. Maltepe ve Yenikapı’da olduğu gibi kuvvetli yer hareketi ve tsunami etkisine karşı davranışını yüksek belirsizlikler içeren dolgu alanlarının bu toplanma alanlarına alternatif olarak sunulmuş olması ve daha da önemlisi afet sonrası acil durum eylem planlarından önemli rol oynadıkları düşünülmesi, Marmara’da bir deprem sonrası yaşanması olası bir tsunaminin olası etkileri bakımından önemlidir. Gerek kuvvetli yer hareketi gerekse tsunami yükü altında istikrarsızlaşması muhtemelen olan bu iki dolgu bölgenin, yaşanabilecek doğal afetin boyutunu doğal olmayan nedenlerle çok daha fazla büyütebileceği anlaşılmaktadır.
  • İstanbul için trafik problemini hafifletmek, trafik ve insan yoğunluğunun olduğu bölgelerdeki yükü almak için planlanan Metro-Tünel projeleri bazı sebepler ile iptal edilmiş veya durdurulmuştur. İptal edilen bu projeler yeraltında yapılan kazı ve inşaat çalışmalarıdır. Projelerin bazılarında kazı çalışmaları başlamıştır. Yeraltı çalışmaları da şehir içinde ve yapılaşmaların yoğun olduğu alanların altında yapılmaktadır. Şehir içi tünelcilikte en önemli unsur yüzeydeki yapıların, yeraltında yapılan kazılardan ve inşaat çalışmalarından etkilenmemesidir. Bu sebeple projelerin ne kadar duracağı henüz bilinmediğinden, yeraltı kazıları ile açılmış olan tüneller İstanbul da yaşanacak olası bir deprem anında riskleri artırmaktadır.
  • Olası bir deprem durumunda İstanbul’un nüfusu ve nüfus artışı göz önünde tutulduğunda, deprem sonrasında yaşanacak en büyük problemlerden biri barınma ve su ihtiyacına cevap verebilmek olacaktır. Su tedariki, kuruluş döneminden günümüze her zaman İstanbul’un en büyük sorunu olmuştur. Kuruluşundan itibaren binlerce yıl kaynak suları vasıtasıyla yeraltı sularının kullanıldığı İstanbul’da, yıllar içinde yeraltı suları bilinçsizce ihmal edilerek devre dışı bırakılmış ve şehrin su ihtiyacı barajlarda ve doğal göllerde depolanan sulardan karşılanmaya başlanmıştır. Şehrin su ihtiyacının yaklaşık %95’i su havzalarındaki baraj ve  doğal göllerden karşılanırken, çıkartılan aflar ve siyasi kayırmalarla her yıl biraz daha artan yasadışı yapılaşma, ilgili kurumlar arasındaki koordinasyonsuzluk ve ulaşım aksları ile su havzaları aşırı kirlenmeye maruz bırakılmıştır. Nitekim kontrolsüz yapılaşma ve sanayi atıklarının gölü besleyen yeraltı sularını aşırı kirletmesi sonucunda Küçükçekmece gölü suları arıtılamayacak kadar kirlenmiş ve göl içme suyu kaynağı olarak devre dışı kalmıştır. Kentsel büyümeden en fazla etkilenen Büyükçekmece, Alibeyköy, Elmalı ve Ömerli havzalarının da yakında bu duruma geleceği öngörülmektedir. 3. Havaalanı, üçüncü köprü ve çevre yolları nedeniyle, şehir merkezinin oldukça uzağında bulunan Terkos ve Darlık havzaları da benzer tehlikelere açık hale gelmiştir. Öte yandan yoğun tarımsal faaliyet ve hızla artan sanayi tesisleri ve bunlarla bağlantılı olarak beklenen hızlı nüfus artışı, İstanbul için değerli ve stratejik su kaynağı olan Melen Havzası’nın da ciddi kirlilik baskısı altında olduğunu göstermektedir. İstanbul’un geçmişinde (özellikle Roma ve Bizans’ta ) su yönetimi ve su ihtiyacının giderilmesinde kemerlerle şehir dışından getirilen yeraltı suyunun depolaması (sarnıçlarda) önemli bir çözüm olmuşken ve günümüzde de yeraltı su barajları mega kentlerin su yönetim stratejilerinin en önemli bileşeni iken, İstanbul’un yeraltı suyu politikasının olmaması kabul edilemez. Bu nedenle İstanbul Büyükşehir Belediyesi en kısa sürede bir yeraltı suyu eylem planı geliştirmelidir.

Bütün bu olumsuzluklar, başta depremini bekleyen İstanbul olmak üzere deprem tehlikesi altındaki bütün kentlerimizi, depreme de, deprem sonrasına da daha hazırlıksız ve güvensiz hale getirecektir.

Diğer taraftan, bütün dikkatler sonuçları çok daha büyük olacak olası bir İstanbul depremine haklı olarak odaklanmışken; toplam uzunluğu 600 kilometre olan ve etkili olduğu bölgede11 ilimiz ve barajlarımız bulunan, uzun süredir sessizliğini koruyan ve enerji biriktiren ve geçmişte çok sayıda yıkıcı depreme kaynaklık etmiş, yakın gelecekte de yıkıcı depremlere kaynaklık etmesi kaçınılmaz olan Doğu Anadolu Fay Zonu’da gözlerden uzak tutulmamalıdır.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi olarak uyarıyoruz!!!!

  • Riskli yapılar için sonuç alıcı uygulamaların gerçekleştirilmediği, rantsal dönüşüme hizmet eden kentsel dönüşüm projelerinden,
  • İmar Barışı” adı altındaki, denetimsiz, mühendislik hizmeti almamış kaçak yapılara af getirilmesinden,
  • Yapı üretim sürecinden mühendisleri uzak tutan, mühendisleri itibarsızlaştıran anlayışlardan,
  • Mühendislik hizmeti almadan yapı üretimini teşvik eden uygulamalardan,
  • Yapının oturduğu zeminlerin özellikleri ve parametrelerini ortaya koyan jeolojik-jeoteknik etütlerini önemsizleştiren ve jeoloji mühendislerini yok sayan düzenlemelerden,
  • Yapı denetimi süreçlerinde jeoloji mühendisliğine yer vermeyen anlayıştan,
  • Yeraltı suyu eylem planları gibi etkin yol haritalarını yok sayan, afetlere karşı sürdürülebilir politikaları görmezden gelen yaklaşımlardan vaz geçilmediği sürece bu ülkede doğa olayları maalesef afete dönüşmeye devam edecektir.

 Ülkemiz, jeolojik yapısı nedeniyle, her zaman yıkıcı depremlerin yaşanabileceği gerçeğinden hareketle, ranta ve kaderciliğe teslim edilmiş anlayışla değil; insana, akla, bilime ve mühendisliğe önem veren politik tercih ve uygulamalar ile başta deprem olmak üzere afetlere karşı daha güvenli bir hale gelecektir.

Yeter ki İSTANBUL şehrine hırs ve bilinçsizlik bulaşmasın.

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası

İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu

İ.Ü. Cerrahpaşa hasar görüntülerine ulaşmak için tıklayınız

Okunma Sayısı: 3058
Fotoğraf Galerisi
TMMOB
Jeoloji Mühendisleri Odası